ATÖ ve ATS Antepfıstığı
Başlık biraz şifreli oldu ama hemen açıklayayım:
Ahmet Tiryakioğlu’dan Önce ve Ahmet Tiryakioğlu’ndan Sonra antepfıstığı…
Fark bu kadar bariz!
Merhum yazar Şakir Sabri Yener’in ‘Kırmızı mantolu hanım’ diye tarif ettiği antepfıstığı, sonbaharda piyasaya gelince bolluk ve bereket olurmuş. Esnafın yüzü güler, piyasalarda hoş bir hareketlenme yaşanırmış.
Bu güzellik yıllar içinde kayboldu. Antepfıstığına ‘metres’ gibi davranan, saklayan ve piyasada fahiş fiyatların oluşmasına sebep olan ambarcılar peydahlandı.
Maalesef bu düzen hala devam ediyor. Tiryakioğlu’nun ‘lisanslı depoculuk’ girişimi neticelenebilirse bu çarpık durumun ortadan kalkabileceğine inanıyorum.
Eskiden antepfıstığıyla ilgili gazetelerde yılda belki 10 haber çıkar çıkmazdı. Tiryakioğlu Gaziantep Ticaret Borsası başkanı olduktan sonra antepfıstığı ile ilgili haberlerin sayısı 10’dan 100’e çıktı. Antepfıstığı ile o kadar önemli gelişmeler oldu ki, insan ister istemez, “Bütün bunlar şimdiye kadar neden ihmal edildi” sorusunu sormadan edemiyor. AR-GE çalışmaları yapılacak bir tesis kuruluyor, ‘Antepfıstığı Mükemmeliyet Merkezi’ oluşturuluyor. Bunları da dün öğrendik. Haberi birinci sayfamızda var.
Benim araştırmalarıma göre dünyanın bir numaralı fıstık üreticisi İran değil, Amerika. Kavlak fıstıkta 300 bin ton üretimleri var. Bu rakam İran’dan fazla.
Bunu şunun için yazıyorum. ‘Yeşil altın’ deniyor, Antep’in en önemli ürünü deniyor ama şimdiye kadar nedense dünyanın en büyük üreticisine gidip, orada bu işi nasıl yapıyorlar, araştıran çıkmadı. İşte, Tiryakioğlu’nu bunun için takdir ediyorum. Heyet oluşturup Amerika’ya, dünyanın en önemli ziraat ülkesine gittiler.
Yalnız antepfıstığı değil, ben GTB’nin bu kadar önemli bir kurum olduğunu ancak Tiryakioğlu oraya başkan olunca öğrendim. Meğerse hayati bir yermiş.
Antepfıstığı benim en büyük hobim. Arşivimde binlerce resim, global bilgi, tarihi belgeler var. Artık antepfıstığımızın emin ellere geçtiğini görerek seviniyorum.
Başarı için iyi bir yönetim kurulu şart…
Pazar günü akşamı Galatasaray, Beşiktaş’ı mağlup edip şampiyonluğa yaklaşınca Antep’te kıyamet koptu.
Sarı-kırmızılı bayraklarla süslü arabalar korna sesleri ile geceyarısı kenti inletti.
Seçim heyecanının görülmediği Gaziantep’te böylesine Galatasaray sevgisi ve coşkusu olması bana ilginç geldi. Demek ki insanların hala içinde dışarıya çıkaracak coşkuları var. İnandıkları, samimiyetle taraf oldukları bir şey olunca coşkuyla sokağa çıkabiliyorlar.
Galatasaray’ın Beşiktaş’ı yenmesi ve şampiyonluğu kucaklar hale gelmesinin arkasındaki en önemli unsurun ‘yönetim’ olduğu bir kez daha kanıtlandı.
Spor yazarı Güntekin Onay dünkü yazısında şöyle diyor:
“Zor bir sezonda, ekonomik sorunlar ile boğuşan, Şampiyonlar Ligi’nde averaj takımı konumuna düşmüş, kısıtlı bir kadro ile oynayan herkesin umudunu kestiği G.Saray’ı şampiyon yapan centilmen Hamza Hamzaoğlu’na ve 7 ay boyunca Türk sporunda önemli izler bırakan Duygun Yarsuvat başkana yürekten tebrikler.”
Hemen diğer bütün spor yazarları da Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat’tan övgü, sevgi ve saygı ile bahsediyorlar. Yarsuvat, mükemmel bir başkanlık yaptı ve gerisinde şampiyon bir takım bıraktı. Galatasaray finalde Bursa’yı geçebilirse Kupa’da da şampiyon olup çifte şampiyonluk kutlayabilir.
Bir de, Yarsuvat, 7 ay için başkanlık yapıp bırakacağım, demişti. Israrlara rağmen sözünü yemedi, “Gitmezsem beni Yarsuvat yapan değerlere ihanet etmiş olurum, dedi ve bıraktı.
Futbol sahada oynanıyor, yönetim o kadar önemli mi diyebilirsiniz. Ama futbol, yalnız futbol değil ki!
Başarı için önce iyi niyetli, dürüst, şeffaf ve geniş spektrumlu bir yönetim lazım. Yani, muhasebeden iyi anlayan, transferi bilen, kulüp yönetiminde tecrübeli olan vb konularda söz sahibi olabilecek yöneticilerden oluşan bir yönetim kurulu.
İşte böyle yönetim kurulu olursa başarı geliyor. Kulüpler kamunun malıdır. Her şeyi gizleyerek, paşa gönlünüzün istediği gibi hesap vermeyerek, sıkıysa gelin alın diyerek kulüp yönetenlerin başarılı olmak için hiç mi hiç şansları yok!
Gelir dağılımdaki adaletsizlik…
İstanbul’da otomobil fuarı var şu günlerde. Gazete haberine göre, ‘İstanbul Autoshow Fuarı’nın ilk 4 gününde fiyatları 300 bin liradan başlayıp 2 milyon liraya kadar çıkan lüks otomobiller kapış kapış satıldı.’
Gelir dağılımındaki bu adaletsizliğe çözüm bulamazsanız, ortada ne demokrasi kalır, ne de huzur…
Geçen hafta bu sorun gazetemizin manşetindeydi:
‘OECD raporuna göre Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 10’u, toplam gelirin yüzde 31’ini alıyor. Bu da bizi OECD ülkeleri arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek yaşandığı üçüncü ülke konumuna taşıyor.’
Raporda yok ama yüzde 2’nin ne götürdüğü araştırılsa eminim yüzde 20 gibi bir rakam çıkar. Böyle bir gelir adaletsizliğinin Afrika’da bile olduğunu zannetmiyorum.
Bir başka kanıtta Türkiye’deki dolar milyarderlerinin sayısı. Dünyada 1.867 dolar milyarderi var. ‘Hurun Report'un hazırladığı 'Küresel Zenginler Listesi’nde Türkiye'den de 32 dolar milyarderi bulunuyor. Bu çok önemli bir sayı. Türkiye’nin GSMH’si göz önüne alındığında 32 dolar milyarderi bir hayli fazla!
Credit Suisse araştırmacılarının tanımlamalarına göre toplam serveti 50 milyon doları aşan kişiler "Ultra zengin" olarak değerlendiriliyor. Araştırmaya göre halen dünyada 128 bin ultra zengin var. Bunların 1.026'sı Türk.
Türkiye'deki dolar milyoneri sayısı da çarpıcı. Rapora göre halen Türkiye'de serveti 1 milyon doları aşan 79 bin kişi yaşıyor. Credit Suisse bu sayının 2019 yılında 110 bine ulaşmasını bekliyor.
Türkiye’deki gelir adaletli paylaşılmayınca ortaya bu çarpık tablo çıkıyor. Tabii buna bir de istatistiklere girmeyen, bankalarda hesap tutmayan kirli zenginleri eklerseniz, tablo daha da çarpılacaktır.