Başbakanlar da ağlar...

YAYINLAMA: 09 Ekim 2011 / 20.00 | GÜNCELLEME: 09 Ekim 2011 / 20.00

Sağ elini annesinin başının arkasından sağ omuzuna dolamış, sol eliyle de yanağını okşuyor. Başını da başına yaslıyor..
Başbakan Erdoğan’ın anneler gününde annesine çiçek götürüp halini hatırını sorarken manzara bu...
                                                                   ***
Başbakan topluma bu görüntüler ile fevkalade güzel örnek oluyor.
Annesine hisleri samimi, candan ve saygılı.
Resimleri ve görüntüleri bütün Türkiye, her yaş grubu izledi.
Annesine Fatih Camii’nde hellalik verirken gözyaşlarını tutamadı. Herkes eminim benim gibi düşündü: Başbakanlar da ağlar.
O da bir evlat, onun da bir annesi var. O annesinin en kıymetli evladıydı, onun da en değerli varlığı annesiydi.
Makam aracına binmedi, annesini taşıyan cenaze arabasına bindi. Tabutunu taşıdı, toprağa eliyle verdi.
Bu görüntüler, Başbakan’ın bu tavrı belki yaşı kemale erenler için o kadar fazla bir şey ifade etmeyebilir ama genç insanların eminim belleğine bütün bunlar kazındı.
Milyonlarca insanın unutamayacağı bu görüntülerin birçok insanı derinden etkileyeceğini tahmin ediyorum.
                                                                ***
Kadına karşı amansız terör, vahşet, cinayet aralıksız sürüyor.
Karısını sırtından bıçaklayan erkeklere(!) “Cehalet işte, ne yapasın?” deniyordu.
Peki, dayaktan babaevine kaçan karısını Gaziantep’e gelerek döven, kayınbiraderini, kayınpederini hastanelik eden hukuk adamına(!) ne demeli?
Avukatta mı cahil insan sınıfına giriyor?
Aslında Mardin Barosu disiplin kurulu derhal bu ‘dağ kanunu’ uygulayan avukatı barodan atmalı, atamıyorsa en ağır disiplin cezasını vermeli ki, topluma karşı avukatların onurunu kurtarsın. Bu kutsal müesseseye karşı duyulan güven sarsılmasın.
Doğrusu yapacaklarını pek zannetmiyorum, ne de olsa onlarda bu toplumun bir parçası ve ‘Kadın dediğin erkeğin elinin kiri’(!) değil mi?
Değilse, avukatlar böyle düşünmüyorlarsa, görelim bakalım ne yapacaklar?
                                                                     ***
Başbakan Erdoğan’ın, anne acısını tattıktan sonra merak ediyorum tavrında, düşüncesinde değişiklik olacak mı?
Böylesine sıralı bir ölümde duyulan acı acaba genç yaşlarında, henüz hayatlarının baharında teröre kurban gidip, arkasında dul kadın, öksüz çocuk, acılı anne ve baba bırakanlarla başbakan empati kurbilecek mi?
Bu anlamsız savaşa, annesinin acısıyla acaba Başbakan bir çare bulabilir, tarihe geçer mi?
Böyle bir zamanda olmazsa, ne zaman olacak?
                                                                      ***
Habertürk Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde sürmanşetten verdiği sırtında komando bıcağına benzeyen acip kalın bir bıçak bulunan kadın resminin polemiği bütün hızı ile sürüyor.
Çoğunluk o resmin yayınlanmaması gerektiğini savunuyor. Gazetenin genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı ise önceki gün sütununda verdiği yanıtta, yayınlanan resmin arkasında olduğunu, doğru yaptığını gerekçeleri ile açıkladı.
Bu açıklamaya Vatan Gazetesi yazarı Reha Muhtar kendi köşesinde cevap vermiş.
Bakın Muhtar, Altaylı’ya bindirme yazısına nasıl başlıyor:
Bizim Fatih Altaylı’yla meslektaş olarak pek seviştiğimiz söylenemez. Sayfalarında belden aşağı bana saldırdığına inandığım çok haberi, manşeti oldu zamanında...Fatih’in “kadına şiddette son nokta” haberini yaparken o fotoğrafı mozaiklemeden kullanması bir ‘basiret bağlanması’dır... Fatih Altaylı’nın bu huyunu değiştirmesi lazım...”
Bir gazetecinin diğer bir gazeteciye yanıtını okurken gülümsedim.
Sırtına bıçak saplanmış kadın fotoğrafı hikaye!..
Fırsatını bulmuşken, geçmişi kusuyor!
Yani, Reha Muhtar, iddiası doğruysa, kendisi hakkında geçmişte belden aşağı yazılar çıkmasaydı, Altaylı ile arası iyi olsaydı, muhtemelen böyle bir yazıyı kaleme almayacaktı!
Yalnız, Reha Muhtar değil, ünlü olarak bildiğimiz çoğu gazeteci böyle...
Eleştiri samimi olsa, saygı duyarım.
Ama, ‘sen bana geçmişte’ deyip arkasından eleştirirsen seni ciddiye almazlar.
Benim yaptığım gibi!





Başbakanlar da ağlar...