Bir Yarış Sonrası
Günler hatta aylar öncesinden kıtalararası yarış için müracaat ettiğimi internetten mezunlarımıza duyurmuştum. Üç kardeşimden yanıt geldi. Mustafa, Abdullah ve Josef hazırlık yaptıklarını söylediler. Çok mutlu olmuştum. Her ne kadar geçtiğimiz sene Mustafa ile yüzmüştük amma kalabalıkta karşılaşamamıştık. Bu sene başıma TAC (Tarsus Amerikan Koleji) şapkamı giyerek kayıt yaptırmayı düşündüm. Kayıt günü Abdullah ile sözleştik ve Kuruçeşme parkında buluştuk.
Bir evvelki seneden deneyimli olarak onunla beraber boğaz akıntıları tanıtım turuna katıldık. Bazı kilometre taşlarını Abdullah ile bu turda paylaştım. Milli Olimpiyat Komitesi üyesi Celal Bey akıntıları ve neleri dikkate almamız konusunda konuşmalar yaptı. Hepsini aklımıza işledik. Hatta kıyıları yatay gözlemledik. Hani kulaç atarken resim ne olacak adına. Bu boğaz turu çok iyi oldu. Hatta üç önemli noktadan birisi Fatih Sultan Mehmet köprüsünün ortası, diğeri boğaz enerji iletim geçiş hattının ortası, sonuncusu da Boğaziçi köprüsünün Avrupa ayağının hedef alınması, önemli idi. Her sözünün sonunda Celal Bey, “Kıyılara yaklaşırsanız ters akıntılar sizi Karadeniz’e sürükler” diye bizleri ikaz etti.
Yerli ve yabancı tura katılan sporcular söylenenleri dikkatle dinliyor, nelerden uzak durmamız gerektiğini algılamaya çalışıyorduk. İlk defa 4 TAC mezunu aynı yarışta beraber omuz omuza yüzecektik. Yarışmaya yurt dışından kulüp olarak katılan sporcular vardı teknede. Aralarındaki konuşmalara kulak kabarttığımda çok deneyimli yüzücüler olduklarını anladım.
Ertesi günü tekrar tura katılmak için bu sefer eşimle Kuruçeşme’ye geldik. Parkta otururken şahsen tanımadığım bir kişi bana doğru gelerek, “Metin Ağabey, buldum seni” demez mi... Karşımda duran Josef idi. Derken Mustafa geldi yanıma. Ne kadar mutluydum. Dört Tarsuslu bu yarışta bir kıtadan diğerine diyagonal yüzecektik. Ertesi gün aynı yerde buluşmak dileğiyle ayrıldık.
Yarış sabahı erkenden zinde bir şekilde uyandım. Yarış için gerekli yeşil elmalı-tarçınlı-karanfilli ve harnup pekmezli karışımdan bir bardak içerek yarışa gitmek için sabahın 7’sinde eşimle yola çıktık. Kuruçeşme parkı bir panayır yerine dönüşeceğini bir evvelki seneden biliyordum. İki katlanabilir piknik koltuğumuzla sabahın köründe yarış yerindeydik. Daha sonra Mustafa anne ve babasıyla geldi. Abdullah eşi Halime, kızı ve misafirleri ile geldiğinde Josef de parka avdet etti. Mayolarımızı ve gerekli bone ve ayak bileğine takılan zaman ölçme aygıtını takarak hatıra fotoğrafı çektirdik.
Bizi yarış başlangıç noktasına götürecek vapura biniş komutu ile vapura alındık. Herkeste heyecan dorukta idi. Kısa bir zaman içinde yarış startının verileceği Kanlıca vapur iskelesine bağlandık. Vapura bir de platform getirildi ve bağlandı.
Dakikalar sonrasında buradan bir komutla denize atlayacaktık. Önce engelli sporcular, daha sonra bizler yarışa başlayacaktık. Birbirimize şans dileyerek platforma geçtik. Bone ve gözlüğümü takarak, “Hadi Metin yarış başlıyor” diyerek atladım suya. Sıcak bir ortamdan buz gibi boğazın sularına kendimi bırakıverdim. Kulaçları atarken vücut ısındığından bir müddet sonra suyun soğukluğunun geçeceğini biliyordum. Baltalimanı yönündeki köprünün ayağını hedefleyerek yüzmeye başladım. Yoğun insan selinde yüzücülerin bir birilerine çarpmalarını engellemek mümkün değildi. Nitekim de ben birkaç kez yüzen sporcularla böyle temaslarımız oldu. Her seferinde, herkesin arasında isem ben doğru rotadayım dedim, kendime.
Köprünün altına kısa bir zamanda gelmem gerekirdi amma yüz yüz bu mesafe bitmedi. Sonunda ikinci köprünün denize yansıyan ürkütücü gölgesine vardığımda sevindim. “Oh be, neyse sonunda birinci kilometre taşını geçiyorum” dedim kendime.
Bu yarış için sarı renkli yüzme gözlüğü almıştım. Boğazdaki görüntüyü ve aradaki mesafeyi daha net olarak görmekteydim. Şimdi ikinci hedefte Rumeli Hisarı vardı. Oraya doğru kulaçlarımı atarken pek de hızlı gitmediğimi fark ettim. Hisara geldiğimde sevinmiştim. Aslında akıntı bol olduğunda deniz sathı çalkantılı olmaktaydı amma bugün deniz durgundu. Yavaş yavaş Hisar’a yaklaştım. Arada sırada kafamı kaldırıp bakıyor, etrafımda yüzen var mı diye kontrol ediyorum. Etrafımda yüzen varsa doğru rotada idim. Kısa zamanda Hisar’ı bitireceğimi düşündüm.
Ama olmadı, yüzüyor yüzüyordum amma Hisar bitmiyordu. Fatih Sultan Mehmet’e o kadar kızdım ki; “Bu Hisar’ı neden bu kadar uzun yaptın padişahım, bak bitmiyor!” diye söylendim, kendi kendime... Bebek koyundaki Mısır Konsolosluk binası, çok belirgin bir başka nokta idi benim için. Kısa bir zaman sonra sol tarafımda Kuleli binasını görecektim. Ama bu da doğru çıkmadı. Kulaçlarımda biraz yavaşlama hissettim. Bu arada torunumun bir sözü aklıma geldi. Lego oynarken şekli yapmakta zorlandığında “Dede bir ata sözü vardır asla pes etmeyeceksin” dediğini hatırladım. Ben de pes etmeye niyetli değildim, amma zaman ve mesafe tükenmiyordu.
Birinci köprü Avrupa ayağını hedefleyip kendime son rotayı çizdiğimde uzakta üçgen görünümlü Kuruçeşme’deki çadırları gördüm. Biraz rahatlamıştım. Fakat bu sefer sağ ayağımın orta parmağında kramp başlangıcı gibi bir sızı hissetmeye başladım. Bu ayak ayasında bir krampa dönüşebilirdi. Birden görünmeyen Tanrıdan yardım diledim, “Yapma Tanrım bir bu eksikti!” diye içimden dua etmeye başladım. Kramp bütün hayallerimi sona erdirirdi! Sancı hafiflemeye başlayınca hedefime doğru kulaçlarımı daha sıklaştırdım. Suada’nın biraz açığında olduğumu tahmin ettim, çünkü devamlı kulaç attığımdan, Suada veya sahil görünümü benim gözümde pek fark edilmiyordu.
Kulaçlarımı daha da sıklaştırıp bitiş noktasını hedefledim. Seyircilerin de bulunduğu tribünlerin önünden geçerken, mesafeyi bitirmek için çok çaba sarfettim. Birden gözüm çıkış merdivenlerine takıldı. Kimse yoktu, buna sevinmiştim. Son bir gayretle merdivenleri tuttum. Kendimi yukarı çektim. Bir yorgunluk hissetmemiştim. Karşımda yine Celal Bey vardı, “Şimdi idman bitti , yarış ne zaman?” diye sorduğumda gülmeye başlamıştı. Derken arkamdaki bir sesle irkildim, “Metin abi, parkur bitmedi yahu” dediğini duydum Josef’in . Diğer kardeşlerimde yarışı tamamlamış olarak birbirimizi tebrik ettik. Bu yarış bitti. Bakalım gelen seneye kaç TAC’lı beraber yüzeceğiz diye bir sözüm geldi söyledim.