Tayyar neden böyle konuştu?
Şamil Tayyar rapsodisini okurlar dün bana sürekli dinlettiler!..
Meraklılar soruyor, “Şamil Tayyar neden böyle konuştu” diye.
Kendi partisinin belediyelerini, geçen dönemin icraatlarını, sanayicileri, zenginleri eleştiriyor. Hatta suçluyor demek daha doğru olur!
Sanayicileri…
İşgücünü haksız biçimde ucuz kullandıkları, çalışanları istismar ederek kentin bu nedenle gecekondularla dolduğunu, Türkiye’nin en fazla gecekondusunun Gaziantep’te bulunduğunu iddia ederek suçluyor.
Ucuza aldıkları banka kredilerini işletmelerinde, yatırımlarında kullanacaklarına, istismar ederek arsa spekülatörlüğü yaparak, rantçılığa soyunup haksız kazançlar elde ettiklerini iddia ederek ağır suçlamalar getiriyor. Bankalardan alınan halkın parasını halka karşı kullanıp arsa sıkıntısı yaratarak Türkiye’nin en pahalı arsalarının Gaziantep’te olduğunu, bu nedenle kentte normal, kabul edilebilir fiyatlarla konut bulmanın imkansız olduğunu, konut açığı bulunduğunu iddia ediyor.
Belediyelerin üzerinde baskı kurarak sürekli imar değişiklikleri ile haksız kazançlarına derin boyutlar eklediğini vurguluyor.
Bütün bu olumsuzlukların, gelir adaletsizliğinin kentin sosyal durumunu bozduğunu iddia ederek fevkalade ağır bir suçlama getiriyor.
Peki, bütün bunları neden yapıyor?
Neden karşısına belediyeleri, zenginleri, sanayicileri alıyor?
Erken seçim için yapmış olabilir mi?
Fakir halkın yanında yer alarak, onların haklarını savunup yelpazede kendine yer edinmek uğruna popülist bir tarz benimsemiş olabilir mi?
Ya da, belki yalnız ve yalnız doğruları söylemek için o söyleşiyi yapmıştır…
İnsanlar plan yaparmış;
Tanrı gülermiş…
Bugün veya en geç yarın Başbakan Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu yanyana geliyor ve ülkenin kaderinde derin bir iz bırakması beklenen koalisyon çalışmalarını bitirecek veya bir yön verecekler.
Deniz Baykal’a göre zaten tiyatro oynanıyordu, perdeyi indirecekler!
AK Parti’ye yakın akademisyen Doç. Dr. Erdinç Yazıcı ise konuya bilimsel açıdan yaklaşıyor.
“Batı demokrasilerinde merkezin sağında ve solunda olan iki güçlü partisi aynı sepete konulup iktidar yapılamaz. (Ama Almanya’da oldu!) Çünkü başarısız olunduğunda merkez çöker. Demokrasi için büyük istikrarsızlık olur. Birincisi bu. İkincisi şu: Bu iki partisinin siyasi ontolojileri birbirine karşı oluşturulmuş ontolojilerdir. Türk sağında zaten var olan, AK Parti döneminde yeniden konsolide edilen müthiş bir CHP aleyhtarlığı söz konusu. Tam tersi CHP için de geçerli. Bu iki parti nasıl bir araya gelecek? Ayrıca böyle bir koalisyon hem AK Parti’yi hem de CHP’yi bölebilir.”
Reuters’in dün, Çarşamba akşama doğru servis edilen haberinden Perşembe’nin geleceği yani ne olacağı belli oldu! İşte o haber:
Reuters’a bilgi veren CHP’li üst düzey yetkili, AKP ile yapılan görüşmelerle ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun MYK toplantısında kurmaylarına şunları söylediğini belirtti:
“AKP bizimle hükümet kurmak istemiyor. Ülkeyi ortak yönetelim diyoruz, ‘Hayır, siz karışmayın’ diyorlar. ‘Siz kırmızı plakalı araçlara binin gezin, hükümeti bize bırakın’ diyorlar. Böyle birşey olmaz.”
Kılıçdaroğlu’nun aynı görüşmede dış politika ile ilgili sorunları gündeme getirmesine karşılık Davutoğlu’nun “kendileri açısından bir sorun olmadığı” yönünde takındığı tutumdan da rahatsız olduğu belirtildi.
Durum böyle!
MHP ile de bir şey olacağını zannetmiyorum.
Erdoğan, mükemmel bir siyaset mühendisi. İleri hamleleri görebiliyor, geleceği dizayn ediyor.
Milliyetçi Kürt oylarının geri dönmeyeceğini biliyor. MHP’ye kaptırılan 3 puanlık oyların 2’sini geri alabilirse 276’yı bulacağını hesaplıyor. Ondan sonrası Allah kerim, önünde 4 sene zamanı var, başkanlık işini tekrar dizayn edebilmesi için.
Bahçeli’nin bu tutum ve tarzı da doğrusu Erdoğan’ın planına çok uygun.
Bir de şu var: