Cam toplar

YAYINLAMA: 01 Kasım 2011 / 18.00 | GÜNCELLEME: 01 Kasım 2011 / 18.00

Türkiye’nin yetiştirdiği önemli ve değerli bir işadamı olan Üzeyir Garih ne acıdır ki bir meczup tarafından katledilmişti. Planlı bir cinayetti. Kimin yaptırdığı o zaman da biliniyordu, ama üzerine gidilemedi. Daha sonra Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetleriyle adres iyice belirlendi. Mutlaka sıra bu cinayetin hesabını sormaya da gelecektir.

                                                                         ***

Bir arkadaşım Üzeyir Garih’in Adana’da işadamlarına yaptığı bir konuşmada anlattığı bir hikayeyi gönderince, Garih’in Gaziantep Rotary Kulüp’te yaptığı konuşmayı hatırladım. Konuşmalarını hep anlamlı hikayelerle süslerdi.

İşte Adana’da anlattığı hikaye...

"Hayat, havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyundur.

Bu toplardan sadece bir tanesi lastiktir, diğer toplar ise camdandır.

Bu toplar; işimizi, ailemizi, sağlığımızı, dostlarımızı ve benliğimizi temsil etmektedir.

Bu 5 top içinde bir tek ‘işimiz’ lastik toptur. Onu düşürürsek zıplatabiliriz. Ancak diğer 4 top camdan yapıldığından, düşerse kırılır ve yerlerine konulamaz.

Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız. Oysa hepimiz o lastik topu tutabilmek uğruna, diğerlerini kırıp dökeriz.

Dostlarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca sarılın onlara, tıpkı hayata sarıldığınız gibi. Çünkü onlarsız hayat anlamsızdır.

Hayatı çok hızlı koşmayın. Nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın.

Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın."

Garih, konuşmasını bu hikaye ile süslemiş ve “Camdan toplarınızın hep havada olması dileği” temennisi ile bitirmiş.

                            ***

Cam topları kırmadan kazasız-belasız taşımanın çok zor olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

 


 

‘Arsa’ lastik top mudur, cam top mudur?

Sanko Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu, Van’daki depremzedeler için 3 milyon lira bağışladı. Bağış çekini de herkesin gözünün önünde Bakan’a verdi.

Böyle yazmamın sebebi var. Televizyonlarda gümbür gümbür bağış yapanların daha sonra parayı vermekten vazgeçtiklerini biliyor musunuz?

Yani, kimse silah dayayıp da ‘Bağış yap’ demiyor. Allah rızası için, vicdanınızın sesini dinleyerek yaptığınız bağışı televizyondan bütün Türkiye’ye ilan ediyorsunuz, sonra da parayı vermemek için binbir dolap döndürüyorsunuz!

Bunu anlamak çok zor!

Beyaz’ın moderatörlüğünde yapılan bağış kampanyasında 62 milyon lira toplanmıştı. Ama kasaya henüz giren paranın üçte biri bile olmamış!

Konukoğlu’nun yaptığı bağışın, nakit olarak bir seferde yapılan, en büyük bağış olduğunu sanıyorum.

2003 Bingöl Depremi’nde Başbakan Erdoğan işadamlarını bir masanın etrafında toplamış, onlardan yardım yapmalarını istemişti.

Birçok anlı şanlı işadamının ya hasta ya da yurtdışında olması nedeni ile katılamadığı o toplantıya Konukoğlu cebinde bir milyon liralık çekle gitmiş, sıra kendine geldiğinde de vakur bir eda ile çeki Başbakan Erdoğan’a teslim etmişti. O zamanın bir milyonu da bugünün 3 milyonuna eşitti.

                                                                     ***

Şimdi diyeceğim o ki, Gaziantep’te zengin bir tek Abdülkadir Konukoğlu mu var?

Ortada seğirttirip dolaşan, Bakan gördüğü zaman hemen koluna giren, menfaat bölüşülecekse başrole soyunan beyefendiler nerede?

Belki de o vizyonist beyefendiler bağışlayacakları parayı ‘arsa’ya yatırıp, ileriki bir zamanda birkaça katlayıp depremzedelere öyle verecekler!

                                                                      ***

Üzeyir Garih, yukarıda anlattığı hikayede cam toplardan bahsediyor. Kırılmadan taşınmasını önerdiği bu cam toplardan birisi de ‘benlik.’ Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ‘benlik’ kelimesi şöyle izah ediliyor:

Bir kimsenin özvarlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet

Dedim ya, bu cam topları kırılmadan taşımak her babayiğidin karı değil!

Keşke Garih o konuşmasında ‘arsa’yı da cam toplardan birisi olarak gösterseydi!

 


 

Antep’in açıkgöz tramvayları!..

 

Birileri, tramvaylara zorla kaza yaptırmak istiyor!

Dünyanın hemen bütün büyük kentlerinde tramvay vardır. Ama hiçbirinde tramvaylara trafikte öncelik veya ayrıcalık tanınmaz.

Tramvaylar da diğer motorlu taşıtlar gibi trafik lambasına uyarlar. Yani, kırmızı yanarsa dururlar, yeşil yanarsa geçerler!

Gaziantep’te durum böyle değil.

Tramvay, trafik lambasına yaklaşırken birden (aniden) lambalar değişiyor ve tramvaya yeşil yanıyor!

Arabanızla lambaya yaklaşırken, lambanın henüz kırmızıya döndüğünü görüyorsunuz, ona göre hareket ediyorsunuz, yani yavaşlıyorsunuz, çünkü bekleyeceksiniz.

O da ne?

Sa€a dönecekler için k›rm›z› yanmaya devam ederken, düz geçifller için lamba aniden yeşile dönüyor, oysa daha birkaç dakika bekleyeceğinizi biliyorsunuz. Nedeni, tramvay geçiyor, size de yeşil yanıyor. Şaşırıyorsunuz, arkadan ‘dat dat’ korna sesleri gelince, devam ediyorsunuz, ama durumu da garipsiyorsunuz.

Size böyle bir kolaylık sağlanırken, yan taraftaki arabalar ise iki misli kırmızı beklemek zorunda kalıyor. İşte bu karmaşada kaza olmuyorsa büyük bir şans eseri, olmuyor.

Bu sinyalizasyon sistemini icat eden kimdir, çok merak ediyorum!

Gitsin, kardeş şehrimiz Duisburg’taki sinyalizasyon sistemini incelesin.

Vakti yoksa, ben anlatayım:

Özel bir şey yapılmasına gerek yok! Tramvay da kırmızıda durabilir, durmalıdır. O kadar!

Yoksa kaza olacak, haberiniz olsun!

 

 

 

 

 

 

                      

 

 

 

Cam toplar