CHP Kurultayı
Bu hafta sonu ana muhalefet partisinin, CHP’nin kurultayı var.
Nedense fazla bir şey yazılıp çizilmiyor. Çünkü ilgi uyandırmıyor. Ancak, hizipler çarpışırsa o zaman haber değeri kazanıyor.
Muharrem İnce ve Umut Oran adaylıktan çekildi. Mustafa Balbay’ın durumu ise henüz netlik kazanmadı.
Anlayacağınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun rakibi yok. Kurultay seçimi genel başkanlık açısından heyecansız geçecek.
Ancak, Parti Meclisi’ne girip, önümüzdeki seçimlerde milletvekilliği adaylığını sağlamlaştırmak isteyenler kıyasıya mücadele edecekler!
Parti üst kademesindeki bir arkadaşım dün bana yolladığı mailde özetle şunları yazmış:
Geçen Pazar günü Ankara’da geniş katılımlı bir toplantı yapıldı, katılımcılar arasında Seyfi Oktay (eski Adalet Bakanı), Günkut Acar (PM üyesi) ve Enis Tütüncü (eski milletvekili) gibi isimler vardı. Yüzü aşkın katılımın olduğu toplantının kabaca yarısı eski milletvekili, il-ilçe yöneticileriydi.
Bir bildiri hazırlandı. Ali Topuz, Orhan Birgit, Memduh Ekşi gibi köklü CHP’lilerin oluşturduğu, benim de yolum İstanbul’a düştüğünde aralarında olduğum İmece grubu adına benzer bir açıklama İstanbul İl Başkanlığı’nda Ali Topuz tarafından yapılacak.
Bildiriyi okudum. Bu bildiri büyük ihtimalle gazetelerde yer almayacaktır. Alsa bile, birkaç cümle ile geçiştirilecektir.
Oysa, ana muhalefet partisinin ne durumda olduğunu, Türkiye’nin sorunlarına ve çözümüne hangi açıdan ve nasıl baktıklarını fevkalede net açıklıyor. Okumanızı öneririm.
TÜRKİYE’NİN CHP’YE İHTİYACI VAR
Türkiye’nin CHP’ye olan ihtiyacı her zamankinden daha fazla…
Laik ve demokratik Cumhuriyet düzeni tehdit altında…
Rejim daha İslami bir yapıya dönüştürülmek isteniyor.
Yurdun dört bir yanı terör batağında kan ağlıyor. AKP, iç ve dış politika aymazlıklarıyla ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiş, ama hala ayakta…
CHP ise 2002 yılından bu yana ana muhalefet konumunda. Deyim yerindeyse, yerinde sayıyor. Halkın “geleceğin iktidarı” umudu olamıyor.
CHP’nin “kendisi olmak” yerine, kurucu ilkelerinden ve değerlerinden uzaklaşıp başkalaşma arayışları böyle bir sonuca hizmet etti. Partiye hiçbir getirisi olmadığı gibi, partinin inançlı kadrolarını yıldırdı, kızdırdı, küstürdü.
CHP Kurultayı’nın kamuoyunda hak ettiği ilgiyi görmemesi, medyada fazlaca önemsenmemesi, inançlı kadroların bu yılgınlığı nedeniyledir.
CHP’nin başkalaşma arayışlarının partiye verdiği zararın ötesinde, ülkemize ve ulusumuza da oldukça ağır bir faturası vardır. Hem yurt dışında hem de yurt içinde bu fatura her geçen gün daha da kabarmaktadır…
Ortadoğu’da, İslam coğrafyasının ekonomik ve siyasal sınırları kanlı bir süreçle yeniden çiziliyor. ABD’den Rusya’ya, bölgeden İran dâhil, bu süreçte dünyanın ileri gelen hemen her ülkesi aktif oyuncu konumunda…
Türkiye ise AKP iktidarının mezhep odaklı politikaları nedeniyle sürecin dışında, yalnızları oynuyor. Kendi ülke bütünlüğü üzerindeki tehdidi dahi aşamıyor.
Oysa Türkiye, AKP iktidarı öncesinde, bölgesinden aldığı güçle bir dünya oyuncusu konumundaydı. Doğrultusunu da, Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ilkesi belirliyordu.
Türkiye AKP iktidarıyla bu konumunu da barış odaklı doğrultusunu da kaybetti. Bir zamanlar, laik ve demokratik Kemalist düzeni ile model gösterildiği İslam coğrafyasında Mısır, Suriye ve Libya gibi ülkelerde büyükelçiliklerini dahi açık tutamıyor. Sınır komşuları Irak, Suriye ve İran’ın askeri içerikli uyarılarına muhatap oluyor, diplomatik bir dille de olsa karşılık veremiyor.
Ülke içine gelince… Atatürk’ün kutsal emaneti, laik ve demokratik Cumhuriyet düzeni yıkılsın, rejim değişsin isteniyor. Daha İslami teokratik bir rejim kurgulanıyor.
CHP’nin kendisi olmadığı, iddiasından vazgeçtiği bir ortamda, demokrasiyi hedefe ulaşılıncaya kadar binilecek bir tramvay olarak görenler diledikleri gibi at oynatabilmektedir. Demokrasi tramvayından inmeyi planladıkları “Başkanlık Durağına” doğru engelleri aşmanın hesabını yapabilmektedir.
Bu durakta, Türkiye’nin öncelikle kendisini “çok uluslu” bir ülke olarak ilan etmesi öngörülmektedir. Sonrasında, ülkenin etnik ve dini cemaat temelinde ayrıştırılması pazarlık kartı olarak elde tutulmaktadır. Başkanlık uğruna federasyonun tartışılması dahi göze alınmış durumdadır…
Güneydoğu illerimizde yaşanan silahlı çatışmalar ve AKP iktidarının sözde “çözüm” uğruna böyle bir ortamın oluşturulmasına uzun süre göz yummuş olması, neyin niçin göze alındığının canlı kanıtıdır.
Bütün bu olumsuzluklara karşı en sağlam güvencemiz, Atatürk’ün en büyük iki eserim dediği Cumhuriyetimizin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin temel felsefeleridir. Partimizin “altı ok” odaklı ideolojik çizgisidir.
CHP tarihsel bir kavşaktadır. Başkalarını taklit etme aymazlığına son vermeli, “altı ok” çizgisinde kendisi olmalıdır. “Yeni” değil “yeniden CHP” diyebilmelidir.
CHP, kimilerinin bilmediği ya da unuttuğu, bu arada bize de unutturmaya çalıştığı kurumsal ve siyasal hafızasını yeniden canlandırmalıdır. 2. Cumhuriyet esintili neo-liberal savruluşlarla arasına mesafe koymalı, parti içi demokrasiyi kökleştirerek ortak aklı çalıştırmalıdır.
CHP Türkiye’nin kurucu partisidir. Ulusu ayağa kaldıracak değişimin birleştirici gücüdür.
CHP, 19 Mayıs ve 29 Ekim ruhuyla oluşmuştur. 1 Mayıs ruhuyla, kendisini inkâr etmeden ama günün getirdiği değişimi de harekete geçirerek çok partili yaşamımızda iktidarın yolunu açmıştır.
Bugün de kendi kurumsal kimliğini “Gezi ruhuyla” güncelleştirip gençleştirirse, yerinde saymayı bırakıp iktidar yürüyüşünü yeniden başlatabilecektir.
Bu, biz CHP’lilerin tarihsel sorumluluğudur.
Sorumluluklarımız, hiç kuşkusuz önümüzdeki kısa vadede Kurultay hesaplarını aşmaktadır. Ancak, Kurultayımız bir görevi de bu sorumluluğa, CHP’nin “başkalarına benzemek yerine kendisi olması” gereğine eğilmesidir.