AK Parti’de 4.5 grup var!..
AK Parti’de parti içi ve dışı muhalefet tırmanışa geçti.
Her gün gazete köşelerinde bir şeyler çıkıyor. Çoğuna itibar edip okumuyorum bile. Ancak, geçenlerde Ahmet Takan’ın yazısını okuyunca, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski danışmanı olması nedeniyle bana ilginç geldi.
AK Parti şu sıralar 4.5 grup olarak tarif ediliyormuş.
1. Reisçiler
2. Hocacılar
3. Öze dönüşçüler (B.Arınç)
4. Abdullah Gülcüler
4.5 Numan Kurtulmuş grubu
Teşkilatta büyük kapışma yaşanıyormuş. Ege, Marmara ve Karadeniz il başkanları ve teşkilatlar Erdoğan yanlısı. Güneydoğu, Doğu Anadolu ve Akdeniz teşkilat ve il başkanları Davutoğlu'nun yanında. İç Anadolu'da ise yanına çekme adına rekabet yaşanıyormuş.
Gençlik Kolları ve Kadın Kolları da bölünmüş durumdaymış!
Takan’ın anlatımına göre;
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu arasında kapışma en çok üçlü kararnameli atamalarda ortaya çıkıyor. Atamalarla ilgili Erdoğan'ın gönderdiği isimlere yer vermeyen Davutoğlu, kendi atamak istediği isimlerde ise tam bir başarı sağlamış değil. Erdoğan, Davutoğlu tarafından gelen isimleri direkt MİT'e gönderiyor ve şahıs hakkında bütün dosyaları Davutoğlu'nun önüne koyuyor.
Erdoğan'ın ‘öze dönüşçüler’den Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik için de farklı önlemler aldığı konuşuluyor. Bülent Arınç için paralel yapı davaları, Hüseyin Çelik için de özellikle Millî Eğitim Bakanlığı'ndaki ‘icraatları’ için dosya tarama çalışması yapıldığı AK Parti ve Külliye kulislerinde dillendiriliyor.
Asıl heyecanlı kısım ise şöyle:
STK'larla yaptığı toplantıda başkanlık startı veren Erdoğan, Davutoğlu'ndan başkanlık konusunda açık destek istedi. Davutoğlu, geçiştirmek için parti içindeki bir isim üzerinden Reise, "Böyle bir açıklama yapmak yeni anayasa çalışmalarını olumsuz etkileyebilir" dedi. Yanlış anlaşılmasına neden olabilir bahanesi ile geçiştirdi. Bunun ardından baskılara dayanamayan Davutoğlu, Ali Sarıkaya'ya Sabah gazetesinde röportaj talimatı verdi. Bu adımla Erdoğan'ın ısrarından kurtulmayı planladı. Ancak Reis, bu röportajı yeterli görmedi. Davutoğlu'nun Arabistan ziyareti sırasında vekaleti bırakacağı Numan Kurtulmuş ile canlı yayın planlandı. Başbakan vekilinden başkanlığa tam destek çalışması yapılacaktı. Bunu öğrenen Davutoğlu, Suudi Arabistan ve İngiltere’ye giderken vekaleti Numan Kurtulmuş’a vermedi, Tuğrul Türkeş’e verdi.
Suriye meselesi, mülteciler, AB ile ilişkilerde yaşananlar yetmezmiş gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı asıl parti içi hesaplaşmalar üzecek anlaşılan!..
Çok önemli bir konu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Irak’taki hatayı Suriye’de yapmam. 1 Mart tezkeresi geçseydi Irak bugün böyle olmazdı. Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyorum” dedi ya, dış politikadan beter iç politika karıştı!
1 Mart (2003) tezkeresi ile Türkiye neler kaybetti veya kazandı hala tartışılıyor.
Tezkerenin kabul edilmemesi ile Türkiye bölgesel oyunun dışında kaldı. Bu bir gerçek!..
ABD ile birlikte Irak’a biz de girseydik, enerji ihtiyacımızı çok daha ucuza getirebilir, bölgede de her zaman lider ülke olarak kalabilirdik.
Olmadı!
Komşunun toprak bütünlüğüne ve insan haklarına saygı, Arapların hiçbir zaman tükenmeyecek kindarlığına muhatap olmamak için TBMM’de tezkereye oy verenler vicdani kanaatlarını böyle belirlediler.
Aslında, 1 Mart’ta tarih tekerrür etmişti.
Çünkü benzer fırsat ABD Başkanı baba Bush zamanında da oluşmuş, Başbakan merhum Turgut Özal, Genelkurmay Başkanı Torumtay’a Irak’a girilmesi için emir vermişti. Ancak, Torumtay Genelkurmay Başkanlığından istifa ederek emri yerine getirmemişti.
Irak, Osmanlı Devleti’nin toprakları içindeydi. Tam bir asır önce Sykes-Picot Anlaşması ile İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu’yu paylaştılar, Irak’ı bizden kopardılar.
Irak, savaştan önce petrol zenginliği bakımından dünyanın 3. büyük ülkesiydi. Ama şimdi yeni bulunan ve bir kısmı işletmeye açılan kuyular gösteriyor ki, Irak açık ara dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkesi.
İşte böyle bir enerji bölgesini pas geçtik!
Ülkelerin bütçelerinden çıkan en büyük gider kalemi, enerjidir. Bakmayın şimdi siz petrol fiyatlarının anormal düşük olduğuna. 3-5 sene sonra Türkiye’nin enerji gideri 100 milyar dolar civarında olacaktır.
ABD gibi Afrikalılar’ı köle olarak çalıştırmazsanız, Avrupa ülkeleri gibi sömürgeleriniz olmazsa, zenginlik olur mu?
Fransızlar, sırf ucuz petrol için Kaddafi’yi linç ettirmediler mi?
Ülkelerin zenginliği böyle de fertlerin zenginliği başka türlü mü?
Çalışarak, çok çalışarak mı zengin olunuyor?
İşçinin emeğinin tam karşılığını, gerçek vergisini vs vererek zengin olan sanayici var mı?
Aynı tekerlemeyi tüccarlar için de yapmak mümkündür. Ama konum bu değil. Yoksa bu konuda epey ilginç şeyler yazılabilir!
Şimdi fırsat kapımızı bir kez daha mı çaldı derseniz, yanıtım hayır olur!
Çünkü, Suriye meselesi Irak’tan bir hayli farklı. İlkinde ülke bütçesine yararlı şeyler vardı. İkincisinde yarardan ziyade ‘hayaline ulaşamayan yaralı bir gurur’ söz konusu.