Asıl suçlu Napolyon!..

YAYINLAMA: 10 Temmuz 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 10 Temmuz 2016 / 20.00

Televizyonda Türkiye-Senegal Milli maçını izliyorum. Rio’da yapılacak olan olimpiyatlara katılmak için vize maçı.

Senegal dökülüyor, acemilikleri o kadar aşikar ki, bazen yaptıkları hatalara kendileri bile dillerini çıkarıp gülüyorlar. Amerika’da NBA’de oynayan 3 as oyuncusu gelmemiş.

Ezip geçip kazanmamız gereken bir maç.

Ama gelin görün ki, maçın uzun bir süresinde onlar hep öndeydi.

“Bu kadar da olur mu? Ayıp be!” diye sokranarak maçı izlerken Senegal’in enerjisine, maçın son saniyesine kadar varını yoğunu ortaya koyup direnmesine şapka çıkardım.

 

Neysi ki, bizde Dixon diye siyahi bir oyuncu var, maçın sonlarına doğru onun gayretiyle Senegal’i yendik.

Dixon devşirme bir oyuncu. Epeydir Türkiye’de ama hala Türkçe öğrenememiş, tercüman aracılığı ile konuşuyor, milli oyuncumuz!..

 

Şu sıralarda Amsterdam’da Avrupa Atletizm Şampiyonası yapılıyor. Okuyor olmalısınız, her gün birkaç altın madalya kazanıyoruz. Hatta şu anda sıralamada 1’inci durumdayız, Almanlar bizden sonra ikinci sıradalar.

 

Bunun etik olup olmadığını tartışmayacağım. Çünkü tehlikeli sulara girmek istemiyorum. Osmanlı askeri, Yeniçeri de ‘devşirme’ değil miydi?

Ama şunu söyleyebilirim, işin kolayına kaçıyoruz!

Paramız var, bastırırız parayı, gelecek vadeden en iyi sporcuları satın alır Türkiye’ye getirir altın madalyalara el koyabiliriz!

Aslında bu bizim ulusal karakterimize de uyuyor! Para gücü ile iş görmek gibi pek hoş olmayan huylarımız var!..

Ancak bunun sportmenlikle bağdaştığını söylemek zor.

 

Bu düşüncelerle EURO 2016’ya gelirsek...

Türkiye, Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılan 24 takımın en zayıfı olarak tebarüz etti.

Daha şampiyonaya giderken oyuncularımız prim kavgasına tutuştu ve öyle de devam etti.

Gruplardan çıkıp, Fransa’ya gitmenin primi 150 bin Euro idi.

Çok zorlandık, Konya’da İzlanda’yı yenip, en iyi üçüncü olarak Fransa biletini şansın yardımıyla da olsa aldık.

Bunu büyük başarı olarak gören TFF Başkanı Yıldırım Demirören, gaza gelip abartılı bir açıklama yaptı: Prim 500 bin Euro!

Bundan ne anlarsınız? 150 binlik prim 500 bin oldu, değil mi?

Ama futbolcuların gözleri hiç doymadığı için bu açıklamayı, 150 bin artı 500 bin Euro olarak  değerlendirdiler. Daha sonra da grup maçları primini tartışmaya açtılar.

 

Almanların yalnız şampiyonluk için ortaya koyduğu bütün primin 300 bin Euro olduğunu söylersem, bizim durumumuzu daha iyi anlaşılır yapar diye düşünüyorum.

Yöneticiler durumu bildiği için, “Gideriz Afrika’ya, üç-beş kuruş verip anadan doğma yetenekli adamları getirir, bizimkilere ağız eğmeyiz” diye düşünüyor olmalılar ki, devşirme yoluna saptılar.

Bugün atletizmde yapılan neden yarın futbolda yapılmasın?

 

Bu yazının yazıldığı saatlerde favori olan Fransa’nın şampiyonluğu henüz belli değildi. Ancak, takımlarında 7 devşirme olduğu biliniyordu.

Muhteşem İzlanda ve Galler’e bir sözüm yok. Ama bu milli takımların yarışması giderek önemini yitiriyor ve amacından sapıyor.

Dünya değişti, karma karış oldu! Almanlar’ın en iyi oyuncusu Mesut Özil.  Türk asıllı Alman futbolcu.

Emre Mor kim? Babası Türk, annesi Makedonyalı. Emre Danimarka’da doğmuş büyümüş, orada yetişmiş ve Türkçe bilmiyor. Ama bizimle kan bağı olduğu için onu ikna ettik, milli formayı giydirdik. Müthiş gelecek vaadeden genç bir futbolcu.

Bu örnekler ileride daha da çetrefil olacak! Bu nedenlerle milli takımlar şampiyonlarının geleceğini iyi görmüyorum.

 

Bütün bunlardan sonra tek suçladığım insan Napolyon. Her şey onun yüzünden! “Para para para...” demeseydi, belki de bugünün en büyük egemeni ‘para’ olmayacaktı!..

Asıl suçlu Napolyon!..