‘Darbe’ aslında ne için yapıldı!..
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, birkaç günden beri yerel medyayı ziyaret ediyor. Demokrasi için sergilenen ortak güçbirliği nedeniyle teşekkür edip gönül alıyor.
Bakan Başkan’ın bize uzun bir süre önce verdiği kahvaltı sözü vardı. Ama bir türlü gerçekleşmedi. Zaman zaman görüştüğümüzde, “Sözümü unutmadım, inşallah en yakın zamanda geliyorum” derdi hep.
Basını ziyaretini fırsat bilip Hüseyin Akay’a, “Sabah’a sözümüz vardı, oraya kahvaltıya gidelim” demiş.
Bakanı gelişinde karşılarken, çok hoş bir şey oldu. Çok kıvrak bir zekası ve espri gücü var.
“Aykut Bey, senin bu işte parmağın yok, değil mi?” dedi.
Yani, darbe olmasaydı, kahvaltıya belki de uzunca bir süre gelemeyecekti. Darbe işi vesile olduğu için hoş bir espri yaptı.
Şimdi ben nasıl bir cevap vereceğim tereddüt içinde kaldım.
Ne diyeyim?
“Sayın Bakan, sizi buraya getirmek için mecbur kaldık! Ama bundan sonra bizi böyle şeyler yapmaya zorlamayın. Kolay değil bu işler!..” dedim.
Bu gibi ziyaretlerde zorlayıcı sorular nezaket kurallarına aykırıdır. Diğer ziyaret ettiği gazetelerde neler konuşulduysa, hemen aynı sohbetler yapılıyor.
Ancak, şunu öğrenmek faydalı oldu.
“Gaziantep’te Cahit ve Taner Nakıboğlu’dan başka cemaatçı yok mu?” sorusuna, Bakan, “Bir komisyon kuruldu. Vilayetin koordinasyonunda çalışıyor. Şuna dikkat ediyoruz. Fabrikalarda çalışan işçilerin dışında ilişkide oldukları bir yığın başka kuruşlar var, onlar da etkileniyor” dedi.
Konuşmalarımızdan anladığım, çok sıkıntı çekilmiş. Ancak, kendisini en çok üzen şeyin çok güvendiği, iyi bildiği bazı insanların iki yüzlü ve güvenilmez olduklarını anlayınca ……..
Hayat bir tecrübedir. Kimlerin güvenilir olduğu; kimlerin dalkavuk, kimlerin en küçük menfeatta satılık olacaklarını, kimlerin içten pazarlıklı oldukları, kimlerin gerçek yüzlerini saklama hüneri olduğunu ancak böyle olumsuz olaylar meydana çıkarır.
Eminim, bundan sonra insanlar için daha dikkatli ve seçici olacaktır.
Yer yerinden oynuyor!..
Başbakan Yıldırım’ın etkisiyle başta biz de ‘kalkışma’ dedik.
Ancak gelinen noktada, olay ‘darbe’nin bile çok ötesinde gelişiyor.
Türkiye’nin altı üstüne geldi.
Hangi darbede ülke bu kadar değişime uğradı?
1960+1980+diğer darbe girişimlerini toplayın, yüzle de çarpın, 15 Temmuz 2016’ın kılı bile etmez!
Nasıl köklü değişimlerle yüzyüzeyiz, farkında mısınız?
Bu ülke ne hale gelmiş, inanılır gibi değil!
“Kandırıldık, aldatıldık” diyenleri haksız görmüyorum. Olayın bu kadar vahim olduğunu bilen birisinin olduğunu da zannetmiyorum. Tamam; uyarılar vardı, tehlikenin vahim olduğunu haykıranlar da vardı, ama işin bu seviyede olduğunu bilenin olduğunu düşünemiyorum.
Örneğin, bir varlıklı zat, şimdi kodeste, bugün içinde olduğumuz durumu görebilseydi, sezebilseydi, bilebilseydi; yandaşlığını, yardımını, para için, menfaat için yaptıklarını yapar mıydı?
Cevabım, “Hayır yapmazdı”.
Nihayetinde bu ülkede torunları, torunlarının çocukları yaşayacaktı. Onlara bu kadar kötü, yaşanamaz bir ülke bırakmak isteyeceğini hiç düşünemiyorum.
Konuya bu hafta sık sık döneceğim.
Gözü dönmüşleri mercek altına alacağız. Yok öyle, demokrasi meydanına git, elinde bayrak salla babam salla… Yemezler!..
Bu hafta önemli tutuklamalar olabilir.
Üretimi durduran bir fabrikanın malum cemaatçi sahiplerinin durumunu merak ediyorum.
Bu arada Ali Yener’den Turkcell bayiliğinin alındığını duydum. Yener’in ki galiba cemaatçilikten değil, tweeter hesabından gönderdiği mesajdan dolayı hala Ayvalık’ta tutuklu.
Bu yapının aslında dindar bir yapı olmadığı o kadar aşikar ki, mazlum bir yapı olmayıp örgütsel bir yapılanma olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Gaziantep’te de böyleydi.
Din kisvesi altında, her türlü kanunsuz, ahlaki sınırları zorlayan ve tamamen haksız ticaret yapanlar vardı. Sayıları da hiç az değildi.
Nasıl olsa günün birinde bu işler ayağa dolaşacaktı. Demek o gün 15 Temmuz’muş…