Bir uyarı!..
İnternette haber okurken, Google’da bilgiye ulaşmaya çalışırken o kadar çok tuzak ve bilgi kirliliği var ki, dikkatsiz veya naif olursanız yanlış yönlendirilebilirsiniz, hatta başınız derde bile girebilir.
Asıl anlatmak istediğim konuya girmeden şu uyarıyı yapmak. Hastalığınızı sakın Google’da aramayın, basit bir soğukalgınlığının karşılığını kanser olarak bulabilirsiniz. Bırakın o işi doktorunuz yapsın. Ama illa doktorculuk oynayacaksanız, neticesine katlanırsınız!
Geçen hafta önce internette, sonra gazetelere taşınan ilginç bir konu vardı: “Savaş uçakları toprağa mı gömüldü?”
Haber şöyle:
Kayseri'de toprağa gömülmüş halde 70 yıldır saklandığı belirtilen savaş uçaklarıyla ilgili yeni bir gelişme yaşandı.
AK Parti Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel, bazı gazetelerde yer alan kentte "toprağa gömülü savaş uçakları bulunduğu" yönündeki haberlere ilişkin, “Resmi açıklamaların yapılmasını bekliyoruz. İlk aldığımız bilgilere göre toprağın altında savaş uçağı olması muhtemel, metal yapılar tespit edildi. Çeşitli unsurlar tespit edildi. Bizim bildiğimiz kadarıyla çıkarılma işlemi gerçekleşmedi. Bu, eğer gerçekse, ülkemizin nasıl geri bırakıldığının en önemli göstergelerinden biri olacaktır. Bu uçakların bir kaç tanesi müzede sergilenecektir. Bunu da yakından takip ediyoruz. Eğer ortaya çıkarsa Kayserimiz de belki dünyada hiç bir müzede olmayan bir kaç savaş uçağı sahibi olacak. Yeni nesiller bunları gördükçe bizim ne yapabileceğimizi, neleri yaptığımızı, aslında bunların nasıl elimizden alınarak geri bırakıldığımızı anlayacaklardır.
Bir başka haber, detaya giriyor, önemli iddialara yer veriyordu:
ABD Türkiye'nin aldığı tüm Alman uçaklarını imha ettirdi.
Kayseri'de 1947'de gömüldüğü ortaya çıkan savaş uçaklarına yenileri eklendi.
İstanbul Sabah gazetesinin haberine göre; 1947'de Kayseri'de toprağa gömüldüğü belirlenen 50 adet Focke Wulf 190 A3a, o dönemde yaşanan tek imha olayı değil. Yeni ulaşılan belgelere göre, Alman menşeli, Junkers Ju-52/3m nakliye ve yolcu uçakları ile Gotha -145A eğitim uçakları da ABD'nin isteğiyle aynı tarihlerde imha ediliyor.
Bunların hepsi küllüyen palavra.
O tarihlerde bizde iş makinesi yok, dozer, ekskavatör, kazıcı, yükleyici yok. Hafriyatlar elle yapılıyor.
İş makineleri bize 1952’den sonra Marshall yardımı ile geldi.
Elle bu kadar uçak için kazı aylar sürer, bir de gömülenlerin üzerine toprak örtülecek. Hadi parçalandılar diyelim, yine elle kazılacak ve elle örtülecek.
Salim kafa ile düşünürseniz bu kazı/gömü işi imkansız.
Ben ortaokulu Talas, Kayseri’de okudum. Okulumuz, Tayyare Fabrikasına tepeden bakan bir yerdeydi. Aramızda, o fabrikada çalışan arkadaşlarımızın babaları vardı. Dün bir arkadaşım şu iletiyi gönderdi:
“İlkokul 3-4-5, Talas 0-1-2-3, 7 sene Kayseri’deydik. Rahmetli Babacım da Hava İkmal’de Binbaşı-Albay’dı. Yok böyle bir saçmalık.”
Bir başka arkadaşımız orada çalışmış, yaşları 90’ın üzerinde 2 kişiyle konuşmuş. “İşin aslı astarı yok” derken ayrıca şu ilginç bilgileri verdi:
THK, yeni uçak alınca ‘Vekalet Yedeği’ olarak eskileri kaldırırmış. Bunlar acil bir ihtiyaç olursa diye bir kenarda bakımı yapılır arada çalıştırılırmış.
Bazıları sökülür parçalanır, Amerika’dan gelen yağlı kağıtlara sarılır saklanırmış. Hacılar civarındaki yer altı mühimmat deposunda saklanırmış.
Yeni uçaklar gelince bunlar kal/pert sayılır, parçaları satılırmış.
Kayseri sanayisinin doğuşunun kökü buymuş.
Artık yedek parça bile olamayacağı için çok demode olduğundan eski uçakların hepsi parçalanıp satılmış.
Alimunyumu eriterek ilk düdüklü tencere ve dikiş makinası gövdeleri bunlarla yapılmış.
Dehşet bilgiler, değil mi? Arkadaşım gönderdiği bu güzel bilgileri bir anekdotla süslemiş:
1940’lı yıllarda İnönü, Kayseri’ye gelmiş. Yetkililerle valilikte toplanmış. Sümer fabrikası ne durumda, diğerleri ne durumda diye soruyor.
Hava ikmale/tayyare fabrikasına sıra gelince, orası nasıl diyor. Uçak yapılmıyor işe yaramıyor diyorlar.
İnönü soruyor :
- İçerden çekiç sesi geliyor mu?
- Geliyor.
- Bırakın gelsin. Kayseri’nin sanayisinin gelişmesi o çekiç sesinde, diyor.
Bugün Kayseri’deki sanayinin, bilhassa metal sanayinin gelişmişliği, tayyare fabrikasından, tekstilin gelişmesi Sümerbank’tan gelir.
(Gaziantep’in ne tayyare fabrikası, ne de Sümerbank’ı vardı! Her şeyi kendisi yaptı, icat etti! Sonra da gitti taa Güney Afrika’da ‘Marka Şehir’ ödülü aldı. Şimdi birileri bütün bu emeği bombalamaya çalışıyor!)
Bu devre ‘Bilgi Devri’ deniliyor.
Yanlış bilgiler, yanlış düşünce ve hareketler yaratır; ortalığı karıştırır..
İngilizcede bu konuda bir laf var, ‘Garbage in/Garbage out’.
Yani, bilgisayara veya insan beynine çöpler girerse, bilgisayar veya insan beyninden çöpler çıkar anlamına geliyor.
Durum bundan ibaret!..
Fenerbahçe kafilesini Manchester’a götüren özel uçağın ön camı çatlayınca en yakında bulunan Budapeşte havaalanına mecburi iniş yapan uçağı hemşehrimiz, Macaristan Büyükelçimiz Şakir Fakılı karşıladı.
Kafilede bulunan Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, köşesinde olayı şöyle anlattı.
“Budapeşte’ye inip bir süre sonra ana salona alındığımızda , Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Şakir Fakılı karşımızdaydı. Arabasında giderken olayı öğrenmiş. İnsanın böyle bir anda ülkesinin büyükelçisini görmesi harika bir duygu. İnsan devletini yanında hissediyor. Budapeşte’den ayrıldığımız ana kadar orada kalan büyükelçimize içten teşekkürler.”
Gaziantep’in misafirperver özelliklerini taşıyan hemşehrimiz Şakir Fakılı’nın bu jestinden biz de mutlu olduk, gurur duyduk.
Kübalılar’a içim yanıyor!..
Her ülkenin kendine özgü gelenekleri vardır.
Mesela Amerikan toplumunda gaz kaçırmak ayıp değildir. Kimse ilgilenmez. Ama geğirirseniz çok ayıp!
Bizde de tam tersi! Gaz kaçırmak çok ayıp. Geğirmek, bırakın ayıp olmasını ödül bile alırsınız. “Şifa olsun beyim…” denir.
Yalnız gelenekler değil, atasözleri de öyledir.
Geçen sene vizyona giren ama şu sıralar çok izlenen Kanada filmi ‘Papa Hemingway in Cuba’ filminin bir sahnesinde Mary Hemingway, Ed Mayers’a bir Küba atasözü naklediyor:
“Bazı insanlar o kadar fakir ki sadece paraları var.”
Bunu duyunca çok güldüm, içimden, “Bu bizi bozar!..” dedim.
Bizde zenginliğin, varlıklı olmanın, itibarın, şerefin, yakışıklı olmanın, görgülü ve bilgili olmanın tek kaynağı ve varlığı paradır, para!..
Biz de çok ünlü deyiştir: “Paran kadar konuş” derler adama.
Bu Kübalılar’ın da parası olmadığı için zavallılar fakirliği zenginlik zannediyorlar!
Vah, vah, vah…