Ya Rabb, bu coğrafya insanını koru...
Yıl: 1960... 18 Mart... Çanakkale'deyim.
Çanakkale Zaferi'ni kutlama törenlerini izlemek için buraya geldim.
Kutlamaları Çanakkaleli gazeteci arkadaşım Necmettin Şenay ve Milliyet'ten Necmi Onur'la birlikte izledik.
Muhteşem bir tören oldu.
Ama, Çanakkale'nin Mart soğuğu ne can yakıcı imiş...
Savaş günlerinde bu soğukta vatan bekleyen, düşmana "Dur!.." diyen kahraman dedelerimi düşündüm.
Tören haberini PTT'den telefonla Tercüman gazetesine yazdırdıktan ve İstanbul'a giden otobüslerden birine çektiğim iki kaset filmi verdikten sonra kentte geziye çıktım.
Üşüyorum, ama olsun.
Amacım, Çanakkale üzerine yazılmış kitap/dergi almak, bir de gittiğim her kentte yaptığım gibi Çanakkale'nin kartpostallarından temin etmek.
Yolumun üzerindeki ilk fotoğraf stüdyosuna girdiğimde kentin pek çok manzara fotoğrafı yanında yukarıdaki manzarayı irkilerek gördüm.
Sordum, nedir diye... Çanakkale Savaşı'nda şehit olanların/ölenlerin kemikleri dedi fotoğrafçı arkadaş.
Karşılıklı kara savaşanlarında vuruşanlar kafatası ve diğer kemikleri ile bir sergi olmuşlar...
Birbirlerine sarılmış, göçmüşler bu Dünya'dan...
Barışı can verdikten sonra öbür dünyada kucak-kucağa yaşamaya koşmuşlar.
Bu dünyaya doyamamışlar.
Kimin günahı bu?
Batı'nın emperyalist düşüncelerle Osmanlı ülkesi üzerine tezgahladığı paylaşım savaşımının sonucuydu bu acı manzara...
Bugün bu manzaradan ders çıkarmak konumundayız.
Ayni coğrafyada, aynı topraklarda, yine aynı insanların kanları bugün de akıtılıyor.
Dün yaşadığımız "Zafer Günü"müzle elbette gurur duyduk ve duyuyoruz.
Ancak, bugün de yüzbinlerce insanın neden ve niçin canlarını kimlerin bitmez-tükenmez sömürü kaprisleri/sevdalanmaları uğruna verdiğini iyi yorumlamalıyız.
Batı'nın, gaddar/acımasız anlayışını bu coğrafyadaki masum insanlar daha ne zamana değin çekecekler?
Ya Rabb... Bu coğrafyanın masum insanlarını Batı'nın emperyal/sömürü anlayışından, saldırılarından koru...
Sen'in herşeye gücün yeter...