Hayvanlar ve insan olmanın sorumluluğu...
Yaşam renk ister. Heyecan ister. Aşk ister. Huzur, sevgi, moral, arkadaş/dost ister.
Pek değil, hiç sevemediğim için en son usuma/aklıma gelen, para da ister.
Güzel, yaşanılır bir doğa ister.
İnsan bu, daha neler neler istemez ki?
Renk sevgisi, yemek zevki tartışılmadığı için insanı yaşama bağlayan konuları/tutkuları sayısal açıdan sınırlamak da olası değil.
Her iklim insanının farklı ihtiyaç algıları karşısında zevkleri de ona göre değişiklik gösterebiliyor. Burada da ihtiyaç ile olanak arasındaki yakın ilişkiye/bağa işaret edelim.
Çok şükür, şu yaşıma geldim, ihtiyaçlarım/sıkıntılarım olduğunda arkadaşlarımın, dostlarımın kapılarını hep açık buldum.
Ancak şunu belirteyim ki, hiç bir zaman okyanuslarda yüzüp, rekor kırma hevesine kapılmadım.
"Karınca kararınca..." örneği uçacağım kanatları önce kendim yapmanın peşine düştüm.
Ham hayal peşine takılıp, hayal kırıklığı yaşamaktan hep çekindim. Yaşam rotamda hangi limanlara uğrayacağımı kararlaştırırken ne gibi risklerle de karşılaşacağımı, bunların önlemlerini düşündüm hep...
Yaşam, her yer ve zamanda bir düzen/intizam ister. Ama öncelikle kararlılık ve yaşamın gel-gitlerinden zevk almayı da...
Bir tür sörf yapmak gibi...
Öyledir ki, yaşamda karşılaşılan sorunları soğukkanlılıkla çözüme kavuşturmak da zevktir kimilerimiz için...
Sorunlarına çözüm arayıp bulmaktan kim mutlu olmaz ki?
***
Karıncaları sevdiğimi artık herkes biliyor. Kararlı, azimli, çalışkan, kendi halinde, zararsız ve sessiz varlıklar... İlkbaharla birlikte gün yüzüne çıkarlar, bildikleri çalışma düzeni içinde sabahtan akşama değin kervan olup yuvalarına yiyecek taşırlar.
Tıpkı arılar gibi... Belki arılar bal ürettikleri için daha dikkat çekerler ama karıncalar, şatafatı, övünmeyi sevmezler. Kendi halinde yaşayan yaratıklardır karıncalar.
Dün sabah karıncalarımı gözlemledim bir süre... Aman Allah'ım, o ne çalışma azmi, o ne çalışma temposu öyle? Bir karınca kendisinin iki kat büyüklüğündeki yiyeceği öyle bir kararlılıkla yuvaya taşıyor ki...
Evimin duvar dibini yuva bilen ve her ilkbahar buradan dünyaya merhaba diyen karıncalarım var benim...
Onlarla öyle mutluyum ki?
Her sabah çeşitli kuş sesleriyle uyanmaya ne dersiniz? Hele de gece yarısı öten bir tür bülbül sesine... Tüm sessizliğine bürünmüş bir dünyada, gecenin tam yarısında bülbüllerin karşılıklı ötüşmelerini düşününüz. Üstelik evde yalnızsınız. Dışarıda uyanık iki bülbül size aşk serenadı yapıyor, siz can kulağıyla bu özel konserin aşığı olmuş, dinliyorsunuz.
Bitmesini ister misiniz bu konserin?
Sabahleyin uyandığınızda gecenin güzelliği ve dingin bir ruh haliyle yaşama sarılırsınız, dudağınızdaki ıslıkla.
***
Küçük-küçük mutluluklarını birleştirip büyütenlerdir yaşamlarına anlam katanlar.
Karıncanın, bülbülün, arının, ceylanın ve tüm hayvanların kendi mutlu dünyalarını düşünüp çözdüğümüzde insan olmanın sorumluluğunun çok daha farklı ve büyük olduğunu anlayacağız.
Belki o zaman insanın insanla yaptığı anlamsız savaşlar da sona erer.