Yaşam sigortasının anlamı....
Türkiye'de yaşlı olmak, suçlu olmak gibi bir durum oldu. Yaşlılar kazanımlarıyla yola devam etmek isterken anlamsız şekil ve yöntemlerle karşı karşıya kalıyorlar. O zaman da; sanki yaşamda başkaları tarafından bir fazlalıkmış gibi görünmenin üzüntüsünü, ezikliğini yaşıyorlar.
Yaşadığım bir olaydan sizlere örnek vermek isterim: Seksen yaşımdayım, ama şükürler olsun bir-iki konu dışında yaşamsal bir sağlık sorunum yok. Kendimi çalışma alanımda hala dinç/atik ve moralli görerek yaşama sarılıyorum.
Ama, kimileri böyle görmüyor maalesef...
Bendenize yine yol görününce bu kez daha önce yaşadığım küçük bir sağlık sorununa önlem olarak yurt dışında geçireceğim günler için sigorta yaptırıp, gezi günlerimi güvence altına almak istedim.
Daha önce yurt dışı gezi yapmış arkadaşlarımdan yaşam sigortası konusunda bilgi aldım. Sonunda bir arkadaşımın sigortacısının ofisine birlikte gittik.
Buraya kadar normal, ama bundan sonrası için ben anlam bulamıyorum.
Sigortacıda kimlik bilgilerimi verdim. Memure kızımız bilgisayardaki formu hemen doldurdu.
Tam da bu noktada sorun ortaya çıktı. Bilgisayar, benim yaşımı kabul etmiyor. Mübarek itiraz etmekte haklı... Hiç de seksen gösterir bir formum yok. Arkadaşlarım da hep bu değerlendirmeyi yaparlar zaten.
Memure seksen rakamını yazmak istiyor, bilgisayar kabul etmiyor.
Oysa, işim de o kadar acele ki, bitse sigorta işi de diğer işlerime baksam diye içim içimi yiyor.
Sonuçta, seksen yaşındaki bir kişinin sigorta olamayacağı, sigorta yaptıramayacağı gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Tehlike sınırındaymışım.
Yani, şimdi ben yaşayan, ama her an sizlere, sevenlerime/ sevdiklerime veda etme durumunda mıyım denilmek isteniyor bana?
Ne acayip durum?
Sosyal yaşamın kimi alanlarına katılımda yaşlı/başlı oluşunuzun bir risk değil deneyim açısından aranılır bir üstünlük olduğu size moral olurken, sigorta konusunda bir "hiç" durumunda olduğunuz size anımsatılıyor.
Bu acı ya da trajı/komik durumun yaşandığı daha-daha alanlar da var ülkemizde maalesef...
Bilirsiniz, erkekler devlete 65 yaşına değin hizmet verip emekli olma durumunda bırakılıyor.
Zorunlu bir uygulama bu...
Peki, yasa yapan milletvekilleri için bu uygulama niçin geçerli değil?
Altmış beş yaşın üzerinde kaç milletvekili var TBMM'de?
Başka bir konu: Son zamanlarda anketörler her konuda nabız tutup sonuç üzerinden yorum yapacakları bilgilendiriyorlar.
Tabii ki güzel bir uygulama... Ama alınan sonuçları açıklarken samimi olma durumu var tabii ki... Bu konuda kamuoyunu kendi görüşleri etrafında bilgilendirmek isteyenler var maalesef...
Her neyse... Geçelim.
Önceki haftalarda bir anketörlük geldi siyasi değil, mesleki bir anket için bilgime başvurdu. Soru ile karşılaşmayı sevmem ama centilmen bir genç olduğu için isteğini kabul ettim.
Adımı, soyadımı sordu, söyledim. Sonra yaşımı sordu. Onu da yanıtladım: "- Seksen..." dedim.
Anketörlük genç elindeki aygıta 80 rakamını tıkadı, bir daha tıkladı/yazdı. Sonra, "- Allah, Allah..." dedi. Sordum, "-Ne oluyor?" dedim. "-Abi alet yazmıyor," dedi. O zaman ben nükteyi patlattım: "- Yavrum, bu alet biz yaşlıları adamdan saymıyor" dedim.
Şu duruma bakar mısınız? Kimi aletler yaşlılıkların defterini dürmüş de haberimiz yok.
Üzülecek bir durum yok. Yaşam devam ediyor.
***
Biraz da mizah...
Gazeteye yürüyerek -yürümeyi severim- gelirken düz yolda benim yaşımdan daha genç 55-60 yaşlarında, boyu 1.60cm, 120 kiloluk bir kişi elinde file oğluyla-puflaya yürüyerek eve gidiyordu. Gözü hep yaklaştığı evindeydi. Tam evin kapısına geldi, şöyle bir derin nefes çekip, "Oohh!" dedi.
"- Yoruldunuz..."dedim. "Abi yorulmaz mıyım" dedi.
Gülümsedim... Hayli şişman göbeğini gösterip; "Sizi file değil, göbeğiniz yordu" dediğimde, "Doğru söze ne denilir ki?.." deyip evin kapısında içeri kendini attı.
Yaşam devam ediyor.
Bilmeyen mi var? Bebek de, genç de, ihtiyar da yaşıyor. Önemli olan her kişinin yaşadığı anı/günü değerlendirmesi/anlamlaştırması...
Yaşam sigortasıymış... Ben düşünce ve davranışımla sigorta yaptım kendimi...