Herşey dürüst siyasetçinin elinde...
Soru ile başlamayı sevmem ama sormak durumundayım: "Kim kimi kandırır?" Doğrusu, hemen akla;
"- Üçkağıtçı; dürüst olan kişiyi kandırır/aldatır." yanıtı gelir her halde...
Ama, sorunun yanıtı sizce doyurucu mu? Yani yeterli mi?
Bana göre "Kim kimi kandırır?" sorusunun yanıtı; her yerde ve her zaman "kişi, kendini kandırır önce..." olmalı...
Nasıl mı?
Kişilikler, öncelikle dürüstlükle/doğrulukla oluşur/yücelir. Böyle bir erdem peşinde koşmayan kişi/ler, yani böyle bir heyecanı, görüşü olmayanların ayna önündeki görüntülerinin dili olsa, acaba nasıl seslenir böyle kişiliksizlere:
"- Dürüst ol... Kimi kandırıyorsun?" diye sorar herhalde...
Ama böyle bir soruyu sorabilmek için öncelikle vicdani sorumluluğun kişinin tüm benliğine egemen olması gerekir değil mi?
***
"- Kim kimi kandırıyor?"
Siyasette, sporda, ticarette dahası sosyal yaşamın her alanında ama kişisel, ama kurumsal anlamda, toplumsal vicdani sorumluğu önemsemeyip art plana itildiğinde kriz ortamlarına düşüldüğünü yaşayarak bugünlere gelmedik mi?
Tüm olumsuzlukların özünde/temelinde kendi öz benliğimizden kaçışımız, kendimizi inkar edip farklı renklerde kendimize yer arayışımız olmadı mı?
Krizler böyle başladı.
Darbeler böyle geldi.
Ve... Kendi eserimiz, acı gerçeklerle yüzleşince de suçu birilerinin sırtına yüklemeyi hüner bilmedik mi kendimize?
Toplumsal birliktelikten doğan sorumlulukları paylaşmada birbirimizden hemen, hızla kaçmayı yeğlememiş miyiz?
İsterseniz bir bakınız geçmiş olaylara...