Gazetecilik ihaneti!..
Türkiye'de gazetecilik 186. yılını yaşıyor. Bu sürecin 64 yılını bizzat yaşadım. Daha önceki yılları ise araştırdım, soruşturdum bu konuda bilgilendim. Öyle ki, Türk basınının il il tarihini hazırlayıp yayımlayacak duruma getirdim. Bu dosyanın içinden kısa da olsa Trabzon basın tarihini kitaplaştırdım. Keşke hepsini böyle yapabilsem.
Diyeceğim o ki, gazetecilik de Batı'dan ülkemize gelen bir meslek... 1831 yılında Osmanlı ülkesinde Saray'ın fermanıyla resmî kimlikli Takvim-i Vekayi gazetesi yayımlandığında mesleksel anlamda ilk adım atılmış oldu. Daha sonraki yıllarda "doğruluk" anlayışı etik kurallarını oluşturdu mesleğin...
"Doğruya doğru, eğriye eğri" anlayışı gazeteciliğin ilkesi oldu.
Cumhuriyet'in kuruluşundan, "demokratik dönem"e geçene değin dünya ve ülke koşulları dikkate alınarak kontrollü bir basınının varlığı yaşanan Türkiye'de; gazeteciler yine de rejimin yerleşip kök salmasın katkı verdiler. "Çok Partili Dönem"de ise; siyasal partiler kendilerine sözcülük yapacak gazete yayımlama gereksinimi duydular. CHP'nin zaten Ulus gazetesi vardı. DP de Ankara'da Zafer, İstanbul'da Havadis gazetelerini yayımlayıp propagandasını yaptı iktidarı döneminde.
Ama 27 Mayıs sabahı Zafer ve Havadis gazeteleri yoktu.
Daha sonraki yıllarda "parti gazetesi" geleneği yaşamadı. Gazeteciler, siyasal partilerin programlarını sahiplendiler. O programlar üzerinden sahiplenilen partinin iktidar olması için yazdılar çizdiler. Bir tür "taraflı gazetecilik" başlamış oldu böylece... iktidarlar da "taraflı gazetecilik"ten beklediği "yağcılığı" alınca "iş al gülüm, ver gülüm"e dönüştü kısa sürede...
Gazetecilik, etik kurallarını kaldırıp attı, siyasetçi de "yağdanlık gazeteci"lerle senli-benli olup
iktidarda kalışını sürdürmek için övgüler döktürdürdü kendine...
Gazetecilik raydan çıktı. Meslek etik kuralları hiçe sayılır oldu.
Siyasetçi de "yandaş basın" yaratmış olmanın yalancı havasına kapılıp kendini aldattığını farkına bir türlü varamadı.
Önceki gün Türkiye bir toplumsal olayın sonuncu gününde büyük bir miting yaşadı. Gazetelerin bir-ikisi dışında böyle bir olaya yer ayıran, haber yapıp okurlarını bilgilendiren gazete maalesef yoktu.
Şimdi gazetecilik bu mu?
Bu elbette ki gazetecilik olamaz. Olsa olsa kendini inkarı bir kenara koyunuz, kamuoyuna saygısızlığın daniskası olur.
Şimdi gazete okurları böyle bir olayı nasıl karşılar dersiniz?
Söyleyeyim: Herkes kendi havasında devam eder gider. Çünkü, kimilerinin sağduyusuna narkoz verilmiş bir Türkiye'de yaşıyoruz.