Agatha Christie romanlarındaki gibi...
Tuncay Kara ile tanışmamız sakıt Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey vasıtası ile olmuştu.
Ben onu tanımıyordum, ama o beni iyi tanıyordu.
Bakır Han karşısındaki Dutlu Hamam’ın hemen yanında küçük bir elektrikçi dükkanları varmış. Bizim matbaa da, Bakır Han, Yeniçeri Sokak’ta olunca her gün önünden geçtiğim dükkanın sahibinin çocuklarından biri olan Tuncay Kara ile eskiden beri aşinalığımız varmış.
Kara, Güzelbey’insağ kolu olarak belediyede çok önemli yetkilere sahipti. Örneğin, bütün önemli, büyük ihaleleri o yönetiyordu. Ama resmi bir görevi yoktu.
İlkokulu ancak bitirmiş bir insanın bu kadar önemli yetkilere sahip olmasını eleştiren gazetemizi bir gün Kara ziyarete geldi.
Efendice kendini tanıttı, tecrübesiyle ortağı Güzelbey’e yardımcı olmanın ne zararı olacağını sordu!
Asım Güzelbey’in, Kara’larınSelçuk İplik fabrikasında yüzde 19 hissesi olduğu iddia ediliyordu. Güzelbey bunu önce kabullendi, ama sonra sattığını söyledi. Bunun doğru olmadığı anlaşıldı. Daha sonra belki 4 kez yeniden sattığını iddia etti. Yani, aralarında eskiye dayalı ve devam eden esaslı bir iş ortaklığı olduğu iddiaları o günlerde hemen her gün yerel gazetelerde yer alıyordu.
Asım Güzelbey, kamu görevi gördüğü halde kamuya açık bir insan değildi. Belediyede çok az bulunuyordu. Ne zaman nerede olacağı hiçbir zaman açıklık kazanmadı. Antep’te olduğunu zannederken bir bakılırdı ki Kanada’da, Amerika’da, Almanya’da...
Yani, işler onun adına büyük ölçüde Kara tarafından yapılıyor iddiaları vardı.
O kadar büyük oynadıkları iddia ediliyordu ki, artık sınırlar aşılmış Adana’da büyük işler, araziler peşine düşmüşlerdi.
Böylesine geniş yetkilerle donatılmış bir danışman öylesine derinden çalışıyordu ki, önceki gün gazetelere Kara’nın bir resmi gerek olduğunda kimse doğru dürüst bir resmini bulamadı. Böylesine gizli saklı çalışmayı seven bir karakteri vardı.
Gazetelere son zamanlarda Tuncay Kara’nın gözaltına alınma ihtimalinin güçlü olduğu bilgisi geliyordu.
Son GTO seçimlerinde önemli rol oynadığı ve seçimlerin kazanılmasında baş aktör olduğu iddia edilmişti. Eski Başkan Eyüp Bartık’ın seçilmesinde etkili olduğu iddiaları vardı.
GTO tepetaklak oldu. Başkan gitti, yönetim gitti. Meclis Başkanı gitti. Bunun içindir ki Kara çok tedirgindi!
Önceki gün haber bomba gibi patladı!..
Selçuk İplik’in pamuk deposu bölümünde (iplik üretim bölümünde bir şey yok) yangın çıktı.
Ancak yangından daha önemlisi Tuncay Kara’yı depoya girerken görmüşler ama çıkarken gören olmamış iddiaları bir anda duyuldu.
Telefonu çaldığı halde cevap vermiyormuş. Bütün oteller aranmış. Tanıdıklar aranmış. Ama Tuncay Kara’ya ulaşılamamış.
Şimdi bundan ne anlarsınız?
Depoda bir şekilde dumandan etkilendi ve dışarı çıkamadı, yanarak can verdi!
Düşünmesi bile korkunç bir ölüm şekli!
Yangının söndürülmesiyle birlikte arama, tarama başladı. AKUT da devreye girdi ve bilinçli bir operasyon yapıldı. Başka kayıp söz konusu olmadığı için insanların kafalarında soru işaretleri belirmeye başladı!
Hele benim gibi Agatha Christie’yi geçmişte çok okuyan biri için heyecanlı bir hikayenin başlangıcı gibiydi sanki...
Yangın yeri didik didik edildi, ama cesede ulaşılamadı.
Gazetelere gelen bazı aklıevvel uzmanların iddiaları, “Efendim içeride 2000 derece ısı oluştu ve yanan ceset kül olup pamuk zibiline karıştı!” gülünçtü!
Şimdi...
Yangın yerinde ısının 2000 dereceye ulaşması bu işi bilmeyenler tarafından belki de kasıtlı olarak uydurulmuş masallar!..
Krematoryumda insan vücudu 1092 derecede yakılıyor ve 4 kilo civarında kül elde ediliyor. Ama kemikler kesinlikle kül olmuyor. 2.5-3 kilo civarındaki kemik daha sonra özel makinalarda öğütülerek kül haline getiriliyor.
Bu da şu gerçeğe işaret ediyor ki, yangın yerinde cesede ait kemik bulunamadıysa demek ki, yanan kimse yok!
Nitekim, daha önce de fabrikalarda yangın olmuş, çok yanıcı kimyevi maddeler yanarken kurtulamayan bekçinin ertesi gün cesedi bulunmuştu.
O halde Tuncay Kara nerede?
Umarım sağdır, belki Estonya’dadır, belki başka bir yerde.
Eğer Estonya’daysa iyi yerde demektir. Çünkü Estonya ile aramızda suçluların iadesi anlaşması bulunmuyor. Üstelik ortağı Güzelbey de orada yaşıyor.
Ne demişler, dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur...