Siyasetçinin yüzü gülmeli...

YAYINLAMA: 29 Ağustos 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Ağustos 2017 / 20.00

Yaşamımızda kuralsızlık " aldı başını gidiyor." Oysa, bu günlere hep belli kurallara saygı duyarak geldik. Birbirimizin hakkına/hukukuna saygı duyduk, kural saygısızlığı yapmamaya özen gösterdik.
Peki, bize ne oldu böyle?
Söyleyeyim...
Bırakalım TV ekranlarındaki sanal ağız kavgalarını... Sosyal yaşamın gerçek görüntüsü cadde ve sokaklara, spor alanlarına/stadyumlara, buralardaki insanlara azıcık dikkat çevirelim.
Birbirini selamlayan, kucaklayıp öpen, ayaküstü de olsa hal/hatır soran, kahkaha atıp gülen kaç kişi görüyorsunuz?
Hiç kimse!
Yok böyle özlemli insanlar...
Herkes birer barut fıçısı adeta.
İnsanın benliğine huzur getiren, onun iç dünyasına yaz mevsiminde dondurma yemiş, soğuk bir şerbet/kola içmiş olmanın rahatlığını yaşayan kaç kişi var aramızda? Sanatsal etkinliklerden, estetik temaşadan uzak duranlardır yaşamda en çok küskün, huzursuz, tatminsiz olanlar.
Oysa, biz hiç böyle değildik. En azından böyle bir öğretiden geçmedik, böyle bir ortamda da yaşamadık.
Birden bir boşlukta kaldık. O boşlukta herkes istediği gibi düşünüp' bunu eyleme dönüştürmeyi; yani keyfiliği seçince, tercih edince olanlar oldu.
Oluyor da...
Yöneticinin suratı asıldı, sokaktaki insanın yüzü gülmez oldu, birbirinin durumundan/halinden anlayan kalmadı.
Dert ortaklıkları bitti.
Kavgalar attı. Cinayetler gazete sayfalarına sığmaz oldu.
"Herkesin derdi, kendine..." bireyselliği ile çıkış kapısı arar oldu herkes. Kısacası " Gemisini kurtaran kaptan" olmanın yollarını arayan bir toplum oluştu.
***
Türkiye 1960'dan itibaren içgöçmenlik olayının sonucu "yerinden oynayan nüfusu"nun sorunlarıyla boğuşarak bugünlere geldi.

Siyasetçinin yüzü gülmeli...