Laf ebeliği...
Siyasete soyunan herkes konuşuyor. Çünkü konuşmak onların hakkı!.. Ya da öncelik onların... Bir de söyleyecekleri kelamlar önceden ezberlenmiş, akortu yapılmış, sıraya konulmuş oluyor. Yani, kurulu siyasi koroya; ters düşen akortsuz ses çıkmıyor. Koronun ahengini bozan olursa hemen icabına bakılıyor. Susturuluyor.
Siyaset böyle de, ekonomi nasıl dersiniz?
Hep beraber yaşıyor ve görüyoruz, ekonomist olup konuşması gerekenler ehil olmayan kişilere vekalet vermiş; "dut yemiş bülbül" olmayı tercih etmişler. Ekonomiden anlasın-anlamasın; siyasetçisinden, pazarcısına, sağlıkçısından, gemicisine, hatta meteoroloğuna değin; herkes TV'lerde, radyolarda konuşuyor, gazetelerde/dergilerde yazıyor. Yazıyor değil de, ötüyor desek daha doğru olur. Çünkü, finans/ekonomi konularındaki öngörülerinde çuvallamalarına karşın bu kişiler programların abonesi olmuşlar. Finansı, ekonomiyi, parayı, borsayı, kur'u, pariteyi, dövizi sakız yapıp çiğnemeyi, bu arada konuları Karadeniz usulü kuymak yapıp servis etmeyi iyi biliyorlar.
Hedef; karamsarlık yaratmamak, pembe okyanuslarda gemisiz, kayıksız, takasız kulaç attırmayı öğretmek!..
Hukuk konusu mu? Bu konuda "adalet"in işlemediği, adaletin olmadığı genel kanısı yaygın...
Adaletin bu ülkede -öteden beri- partisi var. Sarayı, köprüsü, caddesi, alanı, turşusu, her tür markası var.
Adaletin kendisi nerede?
"Adaletin bu mu dünya?" diye yurttaş alanlarda/meydanlarda, caddelerde bağırıyor, çağırıyor, yırtınıyor.
Hukuk konusunda; "çuvallama dönemi"nden çıkış için çalışmalar yapılıyor! Allah da görüyor. Cezaevlerinin sayıları ve barınma kapasiteleri artırılıyor.
Bir de KHK ile cezaevlerinden kimi mahkumların salıverilmesi düşünülüyor/muş...
Daha ne yapılsın ki?
Sağlık konusuna değinmek istemezdim, ama sorun benim de başımda... Geçen gün sağlık sorunum için iki hastaneye gittim. Aman Allah'ım... Sanki arı kovanı oğul atmış...
Hastaneye girilmiyor, koridorları tıklım-tıklım hastayla dolu...
Nüfus dengesiz -saldım bayıra, Allah gayıra- anlayışı sonucu 80 milyonu bulmuşuz...
Bu nedenle kentsel sorunlar "başını alıp gitmiş..."
Eğitim de öyle... Dengesiz nüfus artışı sonucu; eğitimde alarm durumu nicedir yaşanıyor ama çözüm ortada yok. İkiyüz üniversitesi olan bir ülkede gençler hala sınavla istemedikleri/sevmedikleri/yapamayacakları üniversitelere yerleştiriliyor. Bir o kadar öğrenci ise sokağa bırakılıyor.
Suç kimin?
Hepimizin... Demokrasi denen erdem yönetimini bilmiyoruz.
Kimilerimiz demokrasi alış-verişi yaparken; dahası seçim sandığına gitmeden midesini beyninin; beynin de midesinin yerine koyuyor; yani yer değiştiriyor.
O zaman da olan oluyor. Söz/laf yetiştirmek de bizim gibilere düşüyor.