Hizmet, vefa ve ödül üzerine…

YAYINLAMA: 11 Eylül 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 11 Eylül 2017 / 20.00

Bir arkadaşım telefonda, “Duydun mu, Ahmet Şireci’nin adı bir bulvara verilmiş” dedi.
Memnun oldum, dedim. Hizmeti, hizmetkarı ödüllendirmek erdemdir. Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz.
Şireci beyefendinin mutlaka Gaziantep’e engin hizmetleri olmuştur ki, yetkililer onun adını bir bulvara vererek, onu onurlandırmış, ömür boyu ödüllendirmiştir.
Yaşadıkları kente hizmet etmiş insanların hizmetlerinin takdir edilmesi aynı zamanda bir vefa borcudur.

Hemen aklıma gelen başka bir onur abidesi de Adnan A.Ş. diye bilinen merhum Adnan İnanıcı’dır.
Asım Bey, onun adını muhteşem bir bulvara vererek, belki de iki dönem görevde bulunduğu Büyükşehir Belediye Başkanlığında, devrinin en müstesna ve derin kadirinaslık örneğini vermiştir. Hizmeti ve hizmetkarı ödüllendirenTanrı katında da makbul sayılır.

Sokaklarımızın, caddelerimizin adına anlamsız numaralar koyacağımıza, kentimizin hizmetkarı olmuş Gaziantep büyüklerinin adını vererek hem onları onurlandırmış, hem de yeni hizmetkarları teşvik etmiş oluruz.

Ben bu gibi kalpleri insan sevgisiyle, hizmet aşkıyla dolu yardımseverleri karizmatik bulurum.
Karizma kavramı Yunanca’da doğuştan gelen bir armağan ve saygınlık anlamına gelir.
Yunan filozof, yazar ve matematikçi Plato, karizmatik insanları doğuştan gelen üstün özellikleri nedeniyle sıradışı olarak kabul eder, onların toplumu derinden etkileyen insanlar olduğuna inanırdı.

Bu iş AB’de nasıl oluyor, araştırmış ve daha önce yazmıştım.Şimdi hatırlatmada yarar var.
Avrupa Birliği’nde caddelere, bulvarlara isim verilmesini uzun yılların tecrübesiyle ciddi kurallara bağlamışlar.
Epey maddesi var, ancak ben bunlardan yalnız birtanesini yazacağım.
İsmi bir bulvara, caddeye verilecek bir büyük insana vefa ödülü maalesef yaşarken verilmiyor. Ölümünün üzerinden en az 15 yıl geçmesi gerekiyor. Neden böyle bir kural konduğu da net bir şekilde anlatılmış. Bu teferruatı(!) gereksiz gördüğüm için köşeme almıyorum.

Biz AB üyesi değiliz. Onların kendilerine göre, bizim de kendimize göre ananelerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz var. Onlar öyle yaptı diye, bizim de öyle yapmamız gerekmez!
Yalnız şunu da belirtmeliyim, onlar caddeye, bulvara biri sim koydukları zaman ahirete kadar oluyor! Bizimki ise duruma göre icabında değiştiriliyor…

Sövmek, ahlaksızlıktan öte acizliktir!

Bilmem takip ediyor musunuz?
Hürriyet gazetesinin beğendiğim köşeyazarı okuldaşım Melis Alpan, ‘Ensest’ ile ilgili güzel bir yazı yazdı.
Gila Benmayor, Murat Yetkin gibi çok okunan tecrübeli yazarlar destek verdiler.
Ahmet Hakan, Alpan’ın yazısındaki Türkiye’deki ‘ensest’ orantısını abartılı bularak eleştirdi. Oysa Melis Alpan yazısında bilimsel verilerle bu ciddi sorunu irdeliyordu.
Buraya kadar her şey normaldi.
Derken konuya Engin Ardıç girdi ve hakaret etti. Ardıç’ın meşrebi böyle, ona göre davranıyor!
Yazarlar arasında fikir ayrılığı, düşünce çeşitliliği, yorum ve olayları değerlendirme farklılığı bulunması kadar doğal ne olabilir…
Sövme, hakaret etme, belden aşağı imalarda bulunma, terbiyesizlikten, ahlaksızlıktan öte acizliktir!
Ne söyleyecek sensöyle! Sen de fikrini beyan et. Sen de düşünceni, görüşünü açıkla! Buna kim ne diyebilir?..
Ama konu ile ilgili dağarcığında, kültüründe bir şey yoksa veya fırsat bu fırsattır deyip karşındakine söversen, en azından gazetecilik mesleğine zarar verirsin.

Tabi amaç gazetecilikse…

Futbol sevgisi ve heyecanı topluma tekrar kazandırılmalı

Gazişehir Gaziantep Futbol Kulübü’ne dünyanın parası harcandı. Güzel de bir takım oluşturuldu.Başında da beğendiğim bir teknik direktör var. Önceki gün de Adanaspor’u farklı yendiler. Karşılaşmayıizledim. Belki kalite va satın üzerine çıkamadı ama 4  gol seyretmenin keyfini yaşadım.

Stat bomboştu! Neredeyse hiç seyirci yoktu!
Nedenlerini düşünürken Arif Kızılyalın’ın köşesinde okuduğum sosyologların bir değerlendirmesini hatırladım:
Stadyumlar, salonlar, arenalar toplumun aynasıdır…”
Ne kadar gerçekçi bir söz.

Yanlış anlaşılmasın, Süper Lig’de değiliz de onun için seyirci küçümsüyor, gelmiyor değil! Geçen senede böyleydi.
Kızıl, on bir yılda takımı da seyirciyi de perişan etti.

Bunların hepsi artık geride kalmalı.Futbol heyecanını yeniden topluma aşılamalıyız. Seyirciyi statlara çekmek için bu işin uzmanları ses vermeliler.
Gaziantep, Suriyelilerle artık 2.5 milyon nüfuslu bir şehir. Modern bir stadımız, yepyeni bir takımımız ve elini taşın altına koyan bir yönetim var. Yalnız iyi futbol, süperlige çıkma yetmez, futbol sevgisi ve heyecanı da futbolseverlere tekrar nasıl kazandırılacaksa icabına bakmalıyız.


Hizmet, vefa ve ödül üzerine…