Kim haklı? Doğru olan ne?
Kendimize göre doğru ve yanlışlarımızdır aslında karşımızdakini haklı ya da haksız kılan. Ya da ağızdan çıkan kelimelerin, düşüncelerimizle ne oranda uyumudur doğru diye tanımladığımız kavram. Olaylarda, bazen bir tarafın haklılık payı var iken, çoğu zaman ise aynı olay karşısında, iki taraf da haklı olarak değerlendirilir. Nasıl mı?
Bir mucit yıllardır çaresi bulunamayan bir hastalığın tedavisi için gecesini gündüzüne katarak, ailesine bile hiç vakit ayırmadan aylarca hatta yıllarca kendini laboratuvara kapatıp, en sonunda hastalığın tedavisinde kullanılabilecek bir ilaç üretir. İlaç, ilk denemesinden itibaren başarılı bir sonuç verince, adam çok yüksek bir fiyat biçerek, bu ürettiği ilacı satışa sunmaya başlar.
Öte yandan, bir başka adamın eşi, bu amansız hastalığa yakalanmış ve tek çaresi ise bu ilacı almasıdır. Bu ilacın değeri, adamın maddi gücünün çok üstünde olduğu için, haliyle ilacı satın alması imkânsız oluyor. Hasta karısının, gün geçtikçe gözlerinin önünde eridiğini görünce, dayanamaz. Bir şekilde bu ilacı almanın çaresini bulmaya çalışır. Ama ne yazık ki, elindeki tüm imkânları kullanmasına rağmen bu ilacın parasının değil yarısını, çeyreğine yakın bir miktar parayı dahi, elde edememiştir.
Son çare, adam mucide gider yaşlı gözlerle ve durumu anlatır. Mucitten bu ilacı kendisine en azından şimdilik, elindeki para miktarı karşılığında vermesi talebinde bulunur ama diğer yandan mucit de, bu ilacı üretirken çektiği zorlukları anlatıp, bu süreç içerisinde ailesine bile hiç vakit ayıramadığını belirterek, adamın bu talebini geri çevirir. Ve elinde olan bu tek kutu ilacı satarak, ancak bundan gelecek olan para ile bu ilacı, daha fazla üretebileceğini de sözlerine ekler.
Adam çaresiz evine dönerken karısının daha da kötüleştiğini görür. Bu ilacı mutlaka alması gerektiği düşüncesi öyle bir yerleşir ki beynine neredeyse başka hiçbir şey düşünmeyecek duruma gelir. Ve bir gece yarısı, ilacın bulunduğu eczanenin camlarını kırarak içeri girer ve tam da aylardır almak için çabaladığı ilacı ellerinin altında bulur. Yanında getirdiği bir miktar parayı eczaneye bırakarak, ilacı alır ve hızla uzaklaşır oradan.
Mucit, belki ilacı, bu gün satabilirim umuduyla girdiğinde eczaneye, büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Yıllardır bu ilaç için verdiği emek, harcadığı zaman, yaşadığı sorunlar tek tek gelir gözlerinin önüne ve o anda dayanamayarak üzüntüden yere yığılır.
Günlük karşılaştığımız, tanık olduğumuz ve neredeyse her gün duyduğumuz olayları, dinlediğimiz kişileri, belli bir mantık çerçevesinden geçirir ve çoğu zaman, kendimize göre doğrularımızla değerlendiririz.
Ama farklı bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, doğruluk oranın değiştiğini görürüz çoğu zaman.
Şimdi durup düşünelim. Bu olayda haklı kim? Haklı-haksız durumu var mı ya da? Yoksa iki taraf da haklı mı? Eğer her olayda olduğu gibi, bir doğruluk payı aranıyorsa, burada doğru olan ne peki? Veya ortada bir doğru var mı?
Bana göre doğru yoktur, gerçek vardır. Doğru diye nitelendirdiğimiz kavram düşüncelerimizle sınırlıdır ama gerçek, düşüncelerimizin de ötesinde her zaman var olan bir kavramdır. Herkesin kendine göre doğruları vardır ve herkes, kendine göre haklıdır belki ama gerçek, herkes için aynı şeyi ifade eder. Haklı ya da haksızlık durumu da doğrunun dışında, her zaman var olan gerçek ile değerlendirilmeli diye düşünüyorum.