Çözüm gelecek nesillere bırakılmasın!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Türkiye öyle bir ülke ki zaman gelir, iktidarın tüm olanaklarının elinizde olmasının bir anlamı kalmayabilir.

Çünkü görünen devlet, çok uzun zamandan beri, derin devletin emrinde.

Derin devlet neyi uygun görüyorsa, görünen ona uymak zorunda.

Yoksa öyle veya böyle gönderiyorlar adamı.

Nitekim; Kürt sorununun çözümü konusunda çaba sarf eden Eşref Bitlis’in uçağını derin devlet düşürüp, bu konuda ciddi çaba gösteren Turgut Özal’ı cumhurbaşkanlığı makamında ortadan kaldırmadılar mı?

Hatırlasanıza; AKP Kürt açılımı/demokrasi açılım diye ortaya pehlivan gibi fırladıktan ne kadar kısa bir zaman sonra, sanki hiç öyle bir kelam etmemiş gibi köşesine sindi.

Anladı ki bu meseleyi bu şekilde çözmek pek akıllıca değil!

                                                                                  ***

Ahmet Altan yaşanan krizi değerlendirirken, “Bizim ülke eğer bir otomobil olsa çoktan şanzıman dağıtmıştı” diyordu.

Memleketin hali de şanzıman dağıtan otomobilin halinden pek farklı sayılmaz.

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun eski Eşbaşkanı Joost Lagendijk da “Herhalde Türk olsaydım delirirdim” diye yorum yapmış haklı olarak.

                                                                                   ***

Olay bildiğiniz gibi değil. Bazı istihbaratçılar, amirlerinin emirlerini ve yasal sınırları aşmış. Terör örgütünü çözeceğim derken örgütle birlikte hareket etmeye başlamışlar. Bırakın onları sorgulayalım” diyen özel yetkili savcının görevden el çektirilmesine karşılık, “MİT, PKK ile barış sağlayacak görüşmelerden yana. Buna mukabil, emniyet ve yargı karşı. Çatışma bu yüzden çıktı ve Oslo sürecinde görev alan MİT’çiler çağırıldı” deniyor.

Bu iddiaya göre, emniyetin elinde MİT’i KCK yapılanmasından sorumlu gösteren bulguların bulunduğu, KCK operasyonunda tutuklanan pek çok ismin MİT elemanı olduğu belirtiliyor.

Yaygın görüş ise; aktörler üzerinden bir zihniyet yargılanıp sindirilmeye çalışılıyor. Kürt sorununun çözümünde 30 yıllık yanlış asayiş ve güvenlik politikalarından çıkarılan derslerle ikame edilen siyasete, diyaloğa ve müzakereye şans tanıyan demokratik zihniyet yargılanmak ve tasfiye edilmek isteniyor.

                                                                                   ***

Son olaylardan da anladık ki Başbakan Erdoğan, kürsüye çıktığında her ne kadar bağırıp, çağırıp bizi geriyorsa da, perde arkasında yürütülen politikalarla Kürt sorununu çözmek konusunda ciddi bir irade gösteriyor.

Bu gayet olumlu, olması gereken, ama aynı zamanda titizlikle ve kontrollü yürütülmesi gereken bir süreç.

İşte bu yüzden; siyasi çözümde rol alan aktörlerin, siyaset kurumunun emir ve denetiminde olsa bile, hiçbir zaman hukuka hesap vermesinin engellenmemesi gerekiyor. Mesele tam bu noktada “hukuk devleti” olabilmenin püf noktasını işaret ediyor.

Bu yüzden, MİT elemanlarının sorgulanmasının Başbakan’ın iznine bağlanması girişimine karşı çıkılıyor haklı olarak.

Zira; Türkiye “terörü önleyeceğiz” diye emniyet teşkilatı içinde bir suç çetesi yaratan Başbakanı da görmüş bir ülke.

Bugün halen o suç örgütünün tam anlamıyla ne üzerine gidilebiliyor, ne de onların işlediği faili meçhuller henüz aydınlatılabilmiş değil.

Dolayısıyla hukuk devleti olmak; siyaseten özgür politikalar güderken, devlet adına yapılan eylemlerin yeri geldiğinde hukukun denetiminde olabilmesini de gerektiriyor.

                                                                                          ***

Olayları izlerken, aklıma Şerafettin Elçi’nin sözleri geldi.

KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi, önceki gün Radikal’e konuşurken, Ezgi Başaran’ın “Çözümü siz, biz görebilecek miyiz” şeklindeki sorusuna altı çizilip, tarihe not düşülecek bir yanıt veriyor:

Mutlaka benim neslimin görmesi gerekiyor. Çünkü, gelecek nesille bu sorunu çözmek mümkün değil. Bu meseleye kafa yoran benim yaşıtlarım öyle veya böyle Türklerle beraber yaşayageldik. Bir sürü dostluklarımız, sosyal faaliyetlerimiz, ticari ilişkilerimiz var. Ama tamamen savaşın içinde doğan, savaş mantığıyla büyüyen, Türk dediğin zaman yalnızca hayatını zorlaştıran jandarmayı, polisi, savcıyı anlayan bir nesil var. Çok öfkeli, içi kin ve hınç dolu bir nesildir bu. O nedenle devlet duygusallığı, şoven milliyetçiliği bir kenara itip, aklıyla hareket ederek bir an önce sorunu bizim nesille çözmeye çalışmalıdır.  Bu son bir şanstır.”

                                                                                           ***

Başbakan; Şerafettin Elçi’nin sözlerine yalnızca Başbakan Erdoğan’ın değil, herkesin kulak vermesi lazım.

 

 

 

Çözüm gelecek nesillere bırakılmasın!