Profesyonel yalancı
Günlük yaşantımızda, kötü tecrübe olarak yer edinen ne çok olayla karşılaşıyoruz aslında baktığımızda. İşte tam olarak yaşanılan bu kötü tecrübelerdir, insanı, gerçek olaylar karşısında dahi duyarsızlaştıran.
Sahte ile gerçek, yalan ile doğru, iyi ve kötü kavramları ayırt edilemez olmuş artık günümüzde. Bir yalan kolay bir şekilde fark edilebilir ama bu yalan eğer profesyonel bir şekilde söyleniyorsa, işte o zaman ayırt edebilmek zorlaşıyor maalesef.
Bugüne kadar pek çok dolandırıcılık olayını ya da hikâyesini duydum, okudum ve izledim ama hiç bu kadar yakından şahit olmamıştım. 2 saatlik bir yolculuğa çıkmak için terminale gittiğim sırada 80’li yaşlarda yaşlıca bir teyze oturma bankında uyukluyordu. Hemen arkasındaki ikinci banka oturup elimde bulunan kitabı okumaya başladım.
Yaklaşık bir yarım saat sonra 20’li yaşlarında bir genç, (Elindeki notlara bakılırsa belli ki öğrenciydi) kadının hemen yanına oturup, oldukça koyu bir şekilde sohbet etmeye başladı ikili.
Başta istemeden kulak misafiri olmuşsam da, sonradan oldukça ilgimi çektiği için dikkatli dikkatli dinlemeye başladım. Kısa bir sohbetten sonra, teyze, kimsesiz ve kalp hastası olduğunu söyledi.
Tam olarak görmedim ama yanında bulunan gencin şaşkın ve üzgün bakışlarından anladığım kadarıyla, kalbinin üstünde gerçekten de bir oluk veya dikiş izi vardı. Daha bitmedi, geçen bir 10 dakikalık sohbetten sonra kadın, tam bir gündür aç olduğunu söylemekle beraber parasız olduğu için kalp kontrolüne de gidemediğini dile getirdi. Daha sonra anladığım üzere genç, dönüş parasının tamamını sohbet etmekte olduğu yaşlı kadına uzattı o sırada.
Kadının gerçekten kimsesiz olduğuna inanmış olacak ki, ayrıntılı bir şekilde adresini kadına yazmakla beraber, elinde bulunan kalemi bile vermişti. Çok şaşırmıştım. Hala böyle insanlar var mı diye. Ne olarak tanımlarsınız bilmem ama benim düşündüğüm, gencin fazla iyi niyetli olduğuydu.
Kadının yaklaşık 10 dakikalık bir uykuya dalmasından faydalanan güvenlik görevlisi, genci yanına çağırarak bir şeyler söyledi. Uyanıp kimseyi yanında bulamayan kadın, parayı cebinden çıkarıp, cüzdanına yerleştirdi hızlı bir şekilde.
Tekrar kadının yanına gelen çocuk, görevli tarafından uyarılmış olacak ki, kadına iyi niyetle verdiği parayı geri istemeye kalkışınca, hep sakin ve duygusal konuşan kadın, bir anda canavara dönüştü sanki. Biraz önce gidip bilet aldığını, yanında hiç para kalmadığını bağırarak anlatmaya çalışıyordu.
Bir süredir şaşkınlıkla izlediğim olaya, ister istemez dâhil oldum. Çünkü kadın, hiç yerinden kalkmamıştı kesinlikle. Polisi çağıracağımı söylemem üzerine, kadın, bana yönelttiği iğrendirici bakışından sonra daha kim bilir kaç kişinin iyi niyetli duygularını sömürüp, içi oldukça fazla parayla dolu olan cüzdanından, biraz önce aldığı parayı çıkarıp sahibine geri verdi isteksiz bir şekilde.
Yazık diye düşündüm, ne kadar da yakışmamıştı bu çirkin davranış koskoca kadına.
Duyduklarımız, genelde tam tersi gerçekleşen olaylardı. Ama gördüklerimiz ve duyduklarımızın dışında, çok farklı bir dünya daha olduğu gerçeğini yansıtıyordu bu olay ne yazık ki.
Daha yazıya dökemediğim pek çok ayrıntısı olan bu olaydan sonra “Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin” sözünün anlamını biraz daha kavramıştım tabi ben de.
Neye inanıp inanmayacağını, kime güvenip güvenmeyeceğini çoğu zaman bilemeyen ülkemin iyi niyetli insanları, gerçek olaylar karşısında dahi, artık zihninde oluşan kırılganlığı kabul edip, duyarsızlaşmaya başlıyor bir süreden sonra doğal olarak.
Peki, suç, duyarsızlaştı dediğimiz kişilerde mi? Yoksa tüm iyi niyet duygularının yok olmasına sebep olan gerçek diye düşündüğümüz sahte karakterlerde mi? Tam da bu nokta üzerinde çok iyi düşünmek gerekir aslında. Çok dikkat etmek gerekir bu yüzden. Çünkü tehlike, tahmin edilenin de çok ötesinde bir boyutta artık ne yazık ki.