Dün-Bugün Yarın için...
Ağacın kökünü inkar edenlerden değiliz. Biliriz ki, kökleri olmayınca ağaç ayakta duramaz. En küçük rüzgarda devrilir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yani "Devletimiz" de tarihten gelen kökleri üzerinde yücelip/yükselip bugünlere geldi. Devam edip gidecek, kuşkumuz yok.
Tarihte anlı/şanlı çağlar yanında; sıkıntılı yıllar yaşadığı dönemlerden de geçti ulusumuz.
Yirminci Yüzyılın başında Batılı sömürgecilerin paylaşım heveslerinin hedefindeki Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü o karanlıktan "Kurtuluş Savaşı"mdan alnının akıyla çıkan Türk Ulusu, gösterdiği kahramanlık, verdiği ulusal mücadeleyle tüm sömürü altında bulunan "mazlum uluslar"a da örnek oldu, cesaret aşıladı ayrıca.
Yokluklar içinde verilen mücadeleden örnek bir devlet; TC Devletimiz kuruldu.
Yokluklar/sıkıntılar yanında; Osmanlı'nın "Duyunı Umumiye" borçlarını da ödemeyi "Ata borcu", namus bildi.
1923'ten bu güne tam 95 yıl geçti.
Cumhuriyet yönetimiyle ülkemiz ve insanımız sayısız kazanımlarla Cumhuriyet'in 100. yılına doğru hızla yol alıyor.
Yeni yeni kazanımlarla...
Şöyle oldu, böyle oldu karşılıklı eleştirileri, tartışmalar dün de yapıldı, bugün de yapılıyor.
Ama bunlar yapılırken "siyaset" için kişisel saygınlıklar yitiriliyor, birbiri karalanıp amaçlanan hedef "koltuk"a ulaşmış olunuyor.
Yani, siyaset yapılırken ulus bütünlüğü zedelenir söylemlerde bulunuluyor.
Bu "kötü örnek siyaset"i ne yazık ki; geçtiğimiz seçim döneminde de yaşadık.
***
"Çıktık açık alınla on yılda her savaştan/ On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan/ Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan/ Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan/ Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi/ Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!"
"Onuncu Yıl Marşı"nın ilk dörtlüğü bu dizeler.
Bu dizelerinde ne var? Hepimiz için övünç kaynağı olmalı...
Ama böyle değilmiş...
Geçen seçim değil, önceki seçim sonrasında milletvekilinin (milletvekilimiz diyemiyorum) biri bu marştaki "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" dizesini dile getirip bu gerçeğin safsata/uydurma olduğunu bir toplantıda konuşmacı olarak söylediğinde; karşılığında haklı olarak tepki almış, dinleyenler yüksek sesle itiraz edip salonu terk etmişlerdi.
Baktım, bekledim, o tarihten sonra o aklınca gerçeği saptırmak isteyen süflör ve partisinin diğer sözcüleri bu konuda kelam etmediler.
Dut yemiş bülbül oldular yani...
Demek ki "gerçek tarihi" ve Cumhuriyeti, onu kuran kadroları sahiplenen altın kalpler ve aydın beyinler gerektiğinde üzerine düşeni yapıyor. Bu gerçeğin varlığından korkanlar var.
***
Çorlu'daki tren faciasındaki ihmalin, iş ehliyetsizliğinin, görev umursamazlığının vebali öyle oldu da, böyle oldu kıvırmalarıyla geçiştirilebilir.
Ama tarih, vicdanlardaki gerçeği yazar.
Bir şaşkın çıkıp da; "O tren yolu, 'Demir ağlarla ördük' dediğiniz yoldur!.." demesin sakın!..