PERDE KALKARKEN(2)...
Öteki Yönetim Günlüğü kalıcı başlık
Yıllarca kadınların paçavraya çevrildiği, aşağılandığı, kötü adamların cirit attığı, her türlü desise ve entrikanın döndüğü, eşine çarpık cadaloz, teneşir horozu, babasına peder, moruk, oğluna bostan sırığı, zırtapoz, sevgilisine balkabağım, şekerparem, kurabiyem, hoşlanmadığı veya beğenmediği kişilere yelloz, sürtük, şıllık, şırfıntı, bostan korkuluğu, zibidi, bohçacı karısı, muşmula karı, görgüsüz kalpazan, takunyalı, domuzun kuyruğu, at hırsızı diyen şöhretlerin rol kestiği yerli filmlerin; boynuz kulağı geçer misali babasının şöhretini gölgede bırakan, Oscar ödüllü, Birleşmiş Milletlerin barış kuryesi, eşine her kaçamakta $5 milyon toka etmeyi sorgusuz sualsiz kabullenerek zamparalığın kitabını yeniden yapılandıran bir aktörün, külyutmaz polis yamağı olarak rol aldığı San Francisco Sokakları, Demirperde gerisinde veya dikta rejimlerinde adam gözden düşürme ve küçük çaplı rejim değişikliklerine yol açmak, iktidardakileri alaşağı etmek konusunda uzman kişilerin çete oluşturduğu, inanılmaz kılık kıyafet değişmeleri ve işin içinden tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmaları ile göz boyayan Görevimiz Tehlike, bir burun kıvırışı ile her şeyi istediği şekle sokan, yer değiştirten zarif bir ev hanımı, cadı annesi, saftoroz eşi ve onun paragöz, uyanık reklamcı patronunun fantastik maceralarını izlemeye doyamadığımız Tatlı Cadı, her seferinde bir yolunu bulup onu yakalamaya ant içen gaddar komiserin elinden bir hafta süreyle kıl payı kaçan, karısını katletmekle suçlanan bir doktorun maceralarını anlatan dizi Kaçak, mütekait bir polisin, şişkoca bir hadım ağası denetim ve gözetiminde önce üç sonra dört tane gözü pek tazeyi olmadık kovalamaca işlerine sürmesi ile süregelen Çarli’nin Melekleri, yosması, yakışıklısı, safı, hini, pahalı yaşantı, görkemli çiftlik evleri, lüks otomobili bol, tüm sosyal ve iş bağlantıları, entrika ve dolapların dekorasyonu zengin ofis, bar ve lokantalarda çevrildiği, hep kötülerin kazandığı veya kıl payı kazanamadığı, bıkmadan usanmadan yıllarca süren Dallas gibi TV dizisi kültürü ile yetişmiş bir toplumun farklı bir davranış göstermesini beklemek zaten biraz hayalperestlik olur. On yıllar boyu ekilenler bugün yeşermiş hatta hasat edilmektedir.
Ben burada hemen hemen her yönetim organizasyon kitabında yazan, din kitaplarında ölmeyecekmiş gibi çalış, komşuna kötü gözle bakma, insan öldürme, hayvana eziyet etme, hırsızlık yapma, fakirlere yardım et, karşılık beklemeden iyilik yap, yediğin ekmeğe ihanet etme, reisine itaat et, tanrına şükret gibi tavsiyelere karşılık gelen kavramları “Nasılsa isteyen arayıp bulur okur” diye anlatmayıp, bir arada bulmakta güçlük çekilen insan doğası, çevresi ve yetişme kültürü ile oluşturduğu terslikleri, uyuşmazlıkları, benzemezlikleri ve aykırılıkları öteki yönetim adı altında anlatıyorum. Bu anlatımda benzetmelerin birçoğu bizim kültürümüzden ama her kültürde aynı aykırılıklar değişik dozlarda yaşanıyor. Demokrasi havarileri kişisel hakları gözünü kırpmadan kısıtlayabiliyor.
Günlük yaşantımızı değişik kuruluşlarla haşır neşir geçiriyoruz. Aile, çalışma ve sosyal yaşantımızda farklı çok sayıda kuruluşla iç içe yaşıyoruz. Bazı toplumsal amaç ve hedeflere insanlar tek başına ulaşılamayacağı için toplu halde ulaşmak üzere bir araya gelerek kuruluşları meydana getiriyorlar. Amaç ve hedeflere ulaşırken iktisadın temel kurallarına uymak zorunluluğu var – “verimli olacaksın - hedefe en az kaynak kullanarak varacaksın; hedeflerine tam isabet kaydedeceksin; senden çıkarı olan tüm zümrelere - paydaşlarına - tatmin sağlayacaksın, müşteri, hissedar, çalışan, yönetici, patron, devlet, çevre, toplum gibi her çıkar sahibini dengeli bir biçimde memnun edeceksin, sevaplandıracaksın, nasiplendireceksin....”
Gerçek yaşantıda bunların birçoğu gerçekleşemiyor. İnsanlar adeta kaynakları nasıl israf, çarçur ederiz gayreti içinde birbiriyle yarışıyorlar. Topluma katma değer sağlamaktan çok uzaklar. Hayatı kolaylaştıracakları yerde zorlaştırıyorlar. İçlerine kapanmış dışarıyı umursamayan birer sanal yapılar kolonisi halinde yaşamlarını sürdürme gayreti içinde çırpınıp duruyorlar.
Ben otuz yıllık iş yaşantımda değişik kuruluşlarda bu çarpıklığı yaşadım ve ister istemez nedenlerini araştırdım. Kendimce değişik zamanlarda değişik defterlerde, kâğıtlarda bir gözlemci titizliğiyle bir günlük tuttum. Bu günlüğü okuyucular ile paylamak üzere kronolojik sırada değil dört konu başlığına ayrılmış olarak sunuyorum - yüklenim, yön verme, yol verme ve yenilme. Çünkü bu gizemli dörtlü olmadan kuruluşlarda fırtınalar eserken yaprak kıpırdamıyor, hızla atılım yapılıyor görüntüsü altında yerinde sayıyor, zenginleşiyorum derken daha çok fakirleşiyor.
Bir kuruluş paydaşlarına istediklerini değişik iş çevrimleri aracılığıyla sağlıyor. İş çevrimlerinin istenen performans düzeyine ulaşması için kuruluşların dört yardımcı sürece ihtiyacı bulunuyor. Her kuruluş paydaşlarını tanımlamak, bu paydaşlara karşı hangi yükümlülükleri üstlendiğini iyice belirlemek, bu yükümlülükleri yerine getirecek rolleri tanımak, işleri görürken kullanacağı yönetim yaklaşımlarını iyice analiz etmek ve kendini sürekli yenilemek durumunda.
Birçok kuruluşun temel sorunu bu dört desteği tanımaması, bulanık görmesi, belirsizliklere terk etmesi, tutarsızlıkla yaklaşması ve senkronize edememesi olduğu kolayca görülmektedir. “Bunlar niçin kaderimiz oluyor?” sorusunun cevabını gözlemlerimle açıklanmaya çalışıyorum.
“Herkes işe dolu bir şans torbası, boş bir tecrübe torbası ile başlar. Hüner şans torbasını tamamen boşaltmadan tecrübe torbasını doldurmaktır.” Anonim söz
Bir yaşama her deneyimi sığdırmak imkânı olmayacağı için bu günlükteki bilgilerin isteyene yarı dolu bir tecrübe torbası ile işe başlamak imkânı verebileceğini sanıyorum.