Devlet, vatandaşının devleti olacak
Yeni anayasadan en önemli beklentilerden biri de, vesayetçi yapının terkedilmesi.
Bu hem askeri vesayet, hem de bireye kuşku ile yaklaşan, bireyi sistemin kimi kurumları tarafından devlet karşısında kontrol altına almayı hedefleyen merkezi vesayet. Yeni anayasada askeri vesayetin ortadan kaldırılması, “devletin insanı” yerine, “insanın devleti” yaklaşımının benimsenmesi isteniyor.
Eğer bu vesayetlerden kurtulabilirsek, bir baba ile 12 yaşındaki oğlunun “terörist” diye evlerinin önünde kurşunlanması ve parasız eğitim isteyen 16 gencin işkence görmesi gibi talihsiz olayları bir daha yaşamayabiliriz.
-Bir ayaklanma ve isyan ortamı mı vardı ki güvenlik güçleri ölümcül kuvvet kullandı?
-Bu olayda etkili bir soruşturma ve yargılama süreci işletildi mi?
Memlekette vatandaşın devlet karşısındaki durumunu ortaya çıkaran iki önemli soru.
Birincisi, devlet sizi canının istediği zaman ve yerde öldürebilir nokta.
İkincisi, pisi pisine öldürülmenizin ardından, yakınlarınızın yaşam hakkınıza kastedilmiş olması nedeniyle açtığı davalarda yargılama sürecinin sağlıklı işlemesi pek mümkün olmayabilir.
***
Manisalı 16 genç, 1995 yılında “parasız eğitim” istedikleri için gözaltına alınmış, 11 gün süren gözaltı sırasında işkence görmüşlerdi. İşkence sonrası bir de haklarında dava açılan gençler pes etmedi. Danıştay, İçişleri Bakanlığı’nın işkenceden tazminat ödemesine karar verdi.
16 yıl sonra gelen tazminat kararı işkencenin izlerini silmeye yetecek mi?
Pekiii… Gösteri ve yürüyüşlere katılmak gibi en temel demokratik haklarını kullandığı için bugün Terörle Mücadele Kanunu kapsamında tutuklanan ve eğitim hakkı engellenen yüzlerce genç ne olacak?
Devlet; ölümüne seyirci kaldığı, yargılama sürecini alabildiğince savsakladığı Hrant Dink davası AİHM’e gittiğinde ne cevap verecek?
***
Tüm bu ve yüzlerce benzeri, sistem adına yüz kızartıcı olayların temelinde ülkenin demokratik bir anayasaya sahip olmaması, devletin kendi sürekliliğini sağlama almak için sürekli olarak vatandaşı sıkı kontrol altında tutmasını sağlayan çarpık düzenin sonuçlarıdır.
Ve bu görüntüler çağdaşlaşma, demokratikleşme iddiasındaki bir ülkeye yakışmıyor.
***
Türkiye’nin bu utançlardan kurtulmasının yolu; ideolojisi, ırkı, dini ve vesayet sistemi olmayan, yerel yönetim ve Kürt sorununa çözüm ve açılım getiren yeni bir anayasa.
Yeşiller Partisi, bu temel unsurlara ek olarak yeni anayasanın ekolojik unsurları da içermesi üzerinde hassasiyetle duruyor. Hazırlanan ve geleceğe güzel bir dünya bırakmak isteyen herkesin altına imzasını atacağı ekolojik anayasa taslağı, meclis komisyonuna da sunuldu zaten.
Bu taslakta; insan merkezli (antroposentrik) değil, ekoloji merkezli, bütünleşik bir hak anlayışını tercih eden, türleri açısından ve içinde var oldukları sistemlerdeki rolleri bakımından özgün olan tüm canlı-cansız varlıkların da haklarının olduğu, hayvan haklarının güvence altına alındığı, doğanın bir hak öznesi olarakyeni anayasada yer alması gerektiği üzerinde duruluyor.
***
Vatandaşın devleti prensibini benimseyen, “Yeryüzünün, doğanın da haklarını tanımlayan, tanıyan ve güvence altına alan bir anayasa“ kulağa ne kadar da güzel geliyor.