Oy Madımak
Şehir meydanından kuzeye doğru bir yol gider Sivas’ta. Bu yol eski halk evinin yanından, Kabakyazı adlı kışlanın nizamiyesinin önünde sona erer. Bu yolun üzerinde bir meslek lisesi, bir hastahane, birde asker ocağında okuma yazma bilmeyen erlerin devam ettiği ALİ OKULU bulunurdu. Askere alındıklarında okuma yazma bilmeyen erlerin bir kaç ay devam ettiği bu okul, iyi donanımlı bir yatılı okulu aratmamaktaydı.
Sivas tarihi itibari ile Selçuklu Devletinin en belirgin özelliklerine sahip bir şehirdir. Şehirdeki mimari yapılar itibari ile Selçuklu hatlarına sahip camiiler 1240 lı senelerde yapılmış mükemmel hatlara sahiptir. Ulu Camii, Selçuklu mimarisinin bir güzel örneğidir. Kale Camii ise III Murat’ın vezirlerinden Mahmut paşa tarafından yaptırılmış güzel bir Osmanlı mimarisi örneğidir.
Padişah Yavuz Sultan Selim’in doğu seferlerine önem verdiği yıllarda ordunun durak yeri olarak kullandığı Sivas ta hamamların yaptırılması için verilen fermana dayalı bir çok hamam 1530 lu senelerde yapılmaya başlanmıştır. Bu hamalarda dış ve iç yapı tarz olarak her ne kadar Selçuklu mimarisinin çizgileri olsada, Osmanlı döneminde yapılan hamamların bir kolleksiyonu bu şehirdedir.
Kuşunlu Hamamı, Meydan Hamamı, Firuz Ağa Hamamı, ve Kale Camii Hamamı bu hamamlara örnek teşkil eder. Şemsi Sivasi sokağında bulunan Tarihi Meydan hamamının girişi çok geniş bir alandır. Hamam sonrası soğukluk olarak kullanılan yerde bir şadırvan ve geniş bir dinlenme yeri bulunmaktadır. Tamamı siyah damarlı beyaz mermerin kullanıldığı bu hamamların, ilk yapılış döneminde nasıl olduğunu bilmemekle birlikte ziyaret ettiğim 1963 senesinde, hala eski otantik Osmanlı hamamının takunya seslerini kulaklarımızda duyardık.
‘’On Numaraya iki çay ‘’ diye tellağın sesini dinlemek, insanı asırlar evveline götürmeye yetmekteydi. Meydan Hamamından çıktığınızda hemen karşıda ufak bir çay ocağı bulunmaktaydı, Hüseyin ağa isimli bir pehlivan işletirdi. Kırk Pınar da yağlı güreş tutmuş olan Hüseyin, Belediye nin verdiği bu yerde çay yapar ve satardı. Çay istemenize gerek yoktu, Hüseyin istemesende çayı getirir eline tutuştururdu. Çayı demlemeden temiz su ile yıkar, kaynaktan getirilen suyu kullanırdı. Bu nedenle çay çok lezzetli olurdu. Bir demlik bitince diğerine geçer devamlı çay servisi yapardı.
Kabakyazı Kışlasına giden yoldan ayrılan bir yol ise Temel Tepe diye adlandırılan acemi eratın eğitim gördüğü bir kışlaya gelirdi. Bu yol dere yatağından geçer sol tepeye doğru giden yolun sonunda kışla bulunur, sağa ayrılan yoldan ise, ‘’ Süngü ‘’ isimli Erzurum’da bulunan üçüncü Ordu ile GenelKurmay karagahı arasında telsis linkini sağlamak için kurulan bir Telsis istasyonu bulunmaktaydı. Bu istasyon şehirden yaklaşık 8-10 kilometre uzakta bir gurup asker tarafından çalıştırılmaktaydı.
Her üç ayda bir erzakları kışladan toplu gönderilen bu askerler, bütün beşeriyetten soyutlanmış olarak yaşarlardı. Her an üstlerine tekmil vermek mecburiyetleri olduğundan, mikrofonun başından pek uzaklara gidemezlerdi.
Bu 1465 rakımlı tepede bulunan aktarma istasyonunun bir yanından dere yatağına dik olarak patikadan inilirdi. Dere yatağının yukarısında Kepenek isimli bir çeşmeden gürül gürül su akardı. Dere yatağında bulunan arazinin üzeribaharda bir kaç yapraklı bitki ile kaplanırdı. Bunun adına yörede ‘’ Madımak Otu’’ derlerdi.
Baharda rölede askerlik görevlerini yapan erler, dere yatağına gider madımak toplarlardı. Madımak onlar için önemli bir sebze idi. Taze olarak tükettikleri gıdaların içinde vazgeçilmez yeri vardı.
Sivas’ta şehir meydanında Ordu Evi ve Karşısında Merkez Komutanlığı, onunda karşısında vilayet ve vilayetin yanında belediye başkanlığı vardı. Belediyenin hemen arkasında sokak içinde Madımak Otel’i bulunurdu. Bir bakıma Mülki erkân, Askeri erkân ve Sivil yönetimin bir birine olan mesafesi 50 metre içinde bulunan Sivas meydanına bir adım mesafede bulunan MADIMAK OTELİ’nin yakılmasında, bütün iradenin suçlu olduğunu düşünmekteyim.
1993 senesinde Almanya’da ırkçılık güden bir gurup Neonazi insanlar, Solingen kasabasında bir Türk evini kundaklamış, 5 Türk hayatını kaybetmişti. Alman Hükümeti suçluları yakalayarak 1995 senesinde suçlulardan biri 15 yıl, diğerleri ise 10 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardı.
Sivas olaylarında iradesini kullanmayan yetkililer, en az halkı galeyana getiren ve oteli ateşe verip 37 yurttaşın hayatını kaybetmesine neden olanlar kadar sorumludurlar. Hepsinin müteselsilen suçlu olduklarına inanmaktayım. Davada zaman aşımı konusuna ‘’Memlekete hayırlı olsun’’ diyebilen bir zihniyeti anlamakta zorluk çekmekteyim. O tarihteki ülkemin en üst seviyesinde bulunan Cumhurbaşkanından tutunda, en alt kademeye kadar olan bütün sorumluları kendi vicdanlarına hesap vermelerini dilerim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
http://www.youtube.com/watch?v=NR1Sd-5Yq9A