Kasap et derdinde koyun can derdinde
Yakınlarda çarşıya pazara çıktığınız oluyor mu? Bu soruyu daha başka yönden sormakta isterim. Cebinizdeki parayla ne alabileceğinize hiç baktığınız olur mu?
Hani paranızı sayıp, isteklerinizi sıralayıp, öncelikleri göz önüne alarak, ilk sıradakini almaya kalkıp, etiketlerini gördüğünüzde almaktan vazgeçtiğiniz oldu mu?
Büyük bir kesim insanın bu durumda olduğuna inanmaktayım.
İnsanların, pazara çıkıp almak istediklerinin yarısından da az erzak alıp, evine geri döndüğüne inanıyorum. Bunu teyid eden halkla pazar yerlerinde gezen muhabirlerin ekran için röportajlarını izlemekteyim. “Memlekette pahalılık yok, fiyatlar yapay şişirilmekte’’ diyerek toplumu uyutmaya kalkan Hazineden Sorumlu Damat, Beştepe’deki sarayda erzakın nereden alındığının farkında bile değil. Hele bir de hayvanlardan sorumlu beyzadenin otu, eti yurt dışından getirip, fiyatları indirme çalışmasına söyleyecek bir cümle bile bulamamaktayım.
Bir kurumun başkanlığını yapan babasının da en az onun kadar kartları eksikti. Bir tarihte bir sanayi dalına yatırım yapmayı düşündük ve çalışmaya başladık.
Bu sanayi dalındaki Türkiye’nin ilk yatırımına teşvik almak için fizibilite raporu hazırladık. Raporun ekine üretim konumuzdaki cihazların resimli katologlarını bastırıp, raporun ekine koymuştuk. Katoloğun kapağına güzel bir de bayan hemşirenin resmini koyduk. Müracaatımızı Teşkilatın Demirtepe, Ankara’da bulunan binasına teslim etmiştik.
Zaman geçti, teşvik belgemiz geciktikçe gecikmişti. Kalkıp teşkilatın başkanına gittiğimde, kataloğun kapağındaki güzel bayanın resminin oradan kaldırılmasını istedi, yoksa teşvik verilmeyeceğini söylemişti. Ağzım açık kalarak teşkilatın binasından ayrılırken, duyduklarıma inanamamıştım. O tarihte bugünleri düşünmedim desem yalan olur.
Ancak bugünkü durum ise fiili bir durumdur. Türkiye tarihinin en borçlu dönemini yaşamaktayız. Sanayi olarak yatırımların durduğu, hayvancılığın gerilediği, tarımın can çekiştiği, şeker fabrikalarının elden çıkarıldığı, bankaların yabancıların eline teslim edildiği, iletişim sisteminin başka ülke firmaları tarafından kontrol edildiği, savunma sanayimizin belki en önemli yatırımlarından biri olan Tank Palet fabrikasının yabancıların eline hediye edildiği bir ülkede yaşamaktayız.
Geleceğimden endişe etmekteyim. Beştepe’de yaşayanlar ülke panaromasına işbirlikçilerinin gözlüğünden baktıklarından, onlara bir mana ifade etmeyebilir. Halen eğitim hizmeti veren 62 bin 800 okul bulunmakta. 430 binden fazla öğretmen atama beklerken, imam hatiplerin böyle bir sıkıntısı olmamakta. Sadece son 15 sene içinde 31 bin 800 cami yapılarak bu meslek gurubu için toplamda 108 bin camide iş imkanı sağlanmaktadır. Aynı imkanın okul yapımında kullanılmamış olması, Türkiye’nin ayıbıdır.
Ülkemizin her birkaç senede bir seçim atmosferine girmesinin doğru olmadığı konusuna değinmek istemiyorum. Ancak ülkemin geldiği noktada daha fazla durabilmesi için, ülkeden ne satılabilir diye düşünmekteyim.
Çünkü satılacak bir kaç madde dışında para edecek bir değerimiz bulunmamakta. Hani kutsal emanetleri ortaya koysak, kanımca bir servet eder, ama bunların üretim yapacak sanayi dalına dönüşmesi, bu kafa ile mümkün görünmemekte. Yerel seçimlerde kimin kazanmasını istiyorsanız o kazansın, diyemiyeceğim. Mutlaka çalmayan, aşırmayan, namuslu bir idarenin işbaşına gelmesi gerekir. Benim memurum işini bilir diye camiye kılıf aranmaması gerekir. Ancak şu bir gerçektir ki, tek parti iktidarı artık uzun bir dönem hayalde kalacağa benzer diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.