Decidophobia “Karar verme korkusu”
Walter Kaufmann, bu kelimeyi uydurmuş. Böyle bir korku var, ama bunu tanımlayan bir kelime yok.
İşte Kaufmann bu açığı kapatmış. Karanlıktan, köpekten, asansörden korkabilirsiniz. Peki nerden çıktı bu karar verme korkusu?
Aslında insanların en büyük korkularından birisi budur. Kişi kendi hakkında karar vermekten korkar ve bu kararı başkalarının vermesini ister. Başkası karar verince böylelikle sorumluluğu almamış olur.
Başkasının senin hakkında karar vermesine sevinirsin. Kendin karar versen, sonuç kötü olunca eleştirilebilirsin, kınanabilirsin, kovulabilirsin. Ama başkaları o kararı verince derin bir “ohhh” çekersin.
Çünkü başkalarının verdiği karar kötü sonuç doğurdu. Burada senin sorumluluğun yoktur. Karar vermek sorumluluğu almak demektir. Sorumluluk duygusu dünyanın en ağır duygusudur. Bunun için kararı başkalarına bırakmak egonun hoşuna gider. Ego şöyle düşünür “Bırak kararları başkaları versin. Kararı gelenek, toplum, siyasetçiler, amirler, din adamları, anne, babalar versin. Böylece karar verme sorumluluğundan özgür kalabilirsin”. Bu yüzden insanlar hep başkalarını takip ederler.
Siyasi lideriniz, dini lideriniz, zaten sizin yerinize düşünüp karar veriyor. Sizin karar vermenize gerek yok. Karar vermekten kaçınmanın iki yolu vardır. Birisi kararı hep başkalarına bırakmak, diğeri de hiç karar vermemek ve sürüklemektir. Her ikisinde de karar verme sorumluluğunu almaz kişi.
Sahte kendiliğe sahip olan insanlar asla özgür olmak istemezler. Çünkü özgür olunca kendi kararını kendin vermen gerekir. Bu tehlikelidir. Bunun için insanlar yalnız kalmaktan korkarlar. Hemen kalabalığı takip ederler. Tek başınıza bir insana tokat dahi atamazsınız, ama kalabalık içinde masum bir insanı linç edebilirsiniz. Ona vururken neden vurduğunuzu düşünmezsiniz. Çünkü başkaları sizin adınıza karar vermiştir.
Lideriniz sevmediği insanları hemen ötekileştirip düşman ilan eder ve size bunu açıklar. Hiç sorgulamadan dün sofrasına oturup yemek yediğiniz komşunuzu düşman ilan edersiniz. 5-6 Eylül olaylarında ünlü futbolcu Lefter’in evi taşlanır. Linç edilmek istenir.
Lefter “Bir hafta önce beni omuzlarında taşıyan insanlar o gün evimi taşladılar” demişti. Çünkü Lefter, o dönemin derin devleti tarafından düşman ilan edilmişti.
Hindu, Yahudi, Hıristiyan ya da Müslüman bir ailede doğdun. Senin dinine ailen karar verdi. Hiçbir zaman sorgulamazsın. Bir Hindu olarak inek sidiğini şifa niyetine içersin. Bunu hiçbir zaman sorgulamazsın. Sen de ailenden ödünç aldığın bu kararı yarın çocuğun için verirsin. Hiçbir zaman çocuğunun özgür iradesi ile kendi kararını kendisinin vermesini istemezsin. Sorumluluk almak tehlikelidir. Bir siyasi lidersen, yanlış kararlar almışsan bunun kötü sonuçlarını hiçbir zaman kabul etmezsin. İç düşmanlara, dış düşmanlara, havaya, suya bağlarsın. Hayali canavarlar üretip suçu onların üzerine atarsın.
Adem ile Havva’nın cennetten kovulma hikayesine bakıver. Yasak meyveyi yemelerini yılan istemişti. Yani Adem, atamız o bile kendi kararını kendi vermemişti. Yılanın telkinleri ile yasak meyveyi yemiş ve cennetten kovulmuş.
Özgür insan kendi kararını kendi veren ve bunun sorumluluğunu alan kişidir. Yanlışta yapsa çok mutlu olur. Çünkü kendi kararıdır. Sonucuna katlanır.