Körfez ülkeleri ve Türkiye

YAYINLAMA: 19 Ağustos 2019 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Ağustos 2019 / 20.00

Katz, Birleşmiş Milletler'in Haziran ayında düzenlediği bir toplantı nedeniyle gittiği Abu Dabi'de Birleşik Arap Emirlikleri'nden üst düzey bir yetkili ile bir araya geldiğini söyledi. Katz, Körfez ülkeleriyle yakınlaşmanın tek gerekçesi olarak, “Erdoğan’a olan nefretimiz bizi birleştirdi” dedi.

 

Jerusalem Post gazetesinde yer alan habere göre İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, İsrail'in Basra Körfezi'nde yer alan ülkelerle işbirliğini artırmasının nedenlerine yönelik bir soruya, "Biz Erdoğan'ı sevmiyoruz, o da bizi sevmiyor. Körfez'deki ülkeler de Türkiye ve Katar'da en radikal haliyle görülen Müslüman Kardeşler'in en az İran kadar tehdit yaratmasından dolayı onu sevmiyor" yanıtını verdi.

 

Katz, Türkiye ile İsrail arasında "net bir husumet" bulunduğunu, ancak ticaretin devam ettiğini belirterek, "Bu bölgede hem dost hem düşman olan ülkeler olduğunu ve bir konuda anlaşamazken, bir başka konuda işbirliği yapılabileceğini söylemiştim" dedi.

 

Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE başta olmak üzere Körfez ülkeleri, Türkiye'nin bölgedeki yakın müttefiki Katar'a 2 yıldan uzun süredir ambargo uyguluyor. Türkiye ise Katar'a destek verirken, ambargonun kaldırılması yönünde çağrılar yapıyor.

 

Mini yorum: Mesele bizim Müslüman Kardeşleri desteklememizden kaynaklanıyor. İran’da onları destekliyor.

Orta Doğu çok bilinmeyenli bir denklem! Bu bölgede herkes dönek! İlişkiler sağlıksız, günlük menfeat üzerine kurulu. Her şey güvensiz.

 

 

 

 

 

Nabza göre şerbet vermek!..

 

Gençler bilmez, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu , Türk siyasetinin duayenlerinden Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’nun torunudur.

Metin Feyzioğlu’nun annesini doğum sırasında kaybetmesi, babasının tekrar evliliği nedeniyle ancak 10 yıl sonra bir araya gelebilmeleri nedeniyle dede nine-torun arasında büyük bir sevgi ve bağlılık oluşmuştur.

 

Yargıtay’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenecek 2019-2020 Yargı Yılı açılış töreni avukatları böldü.

Şimdiye kadar aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Gaziantep’in de bulunduğu 41 baro, Bu toplantının Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılacak olması, demokrasi, hukuk ve adalet adına bildiğimiz bütün öğretilerin reddi anlamına geliyor. Biz bu oyunda yokuz, siz de olmayın” diyerek törene katılmayacaklarını bildirdiler.

 

Geleneksel olarak Yargıtay binasında yapılan adli yıl açılış töreni ilk kez 2016'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılmış, ancak tepkiler nedeniyle 2017'de yine Yargıtay'a alınmıştı. 2018-2019 Adli Yıl açılışı ise, bir kez daha Saray'da yapılmıştı.

Dede Feyzioğlu, kendi zamanının ‘nabza göre şerbet veren’ politikacısı olarak tanınmıştı.

Metin Feyzioğlu’nun da çizdiği zikzaklar dedesini hatırlatıyor.

Ancak, Yılmaz Özdil’in 5 yıl önce Metin Feyzioğlu ile ilgili yazdıklarını okumanızı istediğim için o yazıyı köşeme aldım.

 

Metin Feyzioğlu'nun acılarla dolu hikayesi

 

Yılmaz Özdil, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun hayat hikayesini yazdı. (2014)

Metin Feyzioğlu kim?

Bu sorunun yanıtını Yılmaz Özdil, "Adam" başlığı attığı dünkü köşesinden (Hürriyet’teki köşesi. O zaman Hürriyet’te yazıyordu) verdi ve Metin Feyzioğlu'nun hayat hikayesini kaleme aldı. Hikayede Metin Feyzioğlu'nun manevi babası, aslında dedesi olan isim Merhum siyasetçi Turhan Feyzioğlu'dur.

 

İşte Özdil'in kaleminden Metin Feyzioğlu'nun hayat hikayesi...

"...Sıcak bi yaz akşamıdır. En büyük mutlulukla, en büyük acının kesiştiği andır. 17 yaşında evlenen, 19 yaşında evladını dünyaya getiren gencecik anne, doğumdan iki saat sonra vefat eder. Talihsiz erkek bebeğin, bu dramatik hadiseden senelerce haberi olmaz. Çünkü, dedesiyle anneannesi, torunlarını alıp, Ankara’ya götürür, kendi soyadlarını verir, oğul olarak büyütürler. Dedesini baba, anneannesini anne olarak bilir.

Annesi sık sık bi kenara çekilip ağlar, nedenine anlam veremez. Ailece kabristan ziyaretine giderler, kime, niye, bir türlü çözemez.

Taa ki 8 yaşına kadar...

 

Öğrenir ki, babası meğer dedesiymiş, aslında babası var, annesi de anneanneymiş, annesi rahmetli olmuş. O küçücük yüreğinde yaşadığı duygu karmaşasını tarif edebilmek, mümkün değil elbette.

 

Hayatında ilk defa, 10 yaşındayken tanışır babasıyla... Sonra, araya bi 10 sene daha girer, gene görüşmezler. O aradaki 10 senede gene darmadağın olur. Çocuk aklıyla, suçu kendinde arar. Herhalde ben bir hata yaptım ki, gelmiyor diye düşünür. Üzülür. Kahrolur. Öfkelenir. Sonra, çaresiz, kabullenir.

 

Lise yıllarındayken... Dede ağır kalp krizi geçirir. Yoğun bakımda, yaşamla ölüm arasında, bu tarafla öbür taraf arasındaki ince çizgidedir. Tam o sırada, baba çıkagelir. Oğluyla görüşmek ister. Oğul kabul etmez. Anneanne cennetlik, “Benim hatırım için görüş” der. Kucaklaşırlar. “Birbirinizi hiç görmeseniz de, ayrı yaşasanız da, babadır, kan çekiyor” diye tarif ediyor o kavuşmayı...

 

Gözyaşlarıyla sarılırlar.

Sohbet sohbet, aradaki onca senelik boşlukları doldurmaya gayret ederler, baba-oğul, adeta birbirleriyle tanışırlar. Annesi ölünce, baba bir daha evlenmiştir. Duyunca, ne hissetti acaba derseniz? “Aslan gibi, harikulade iki kardeşim var, dünya tatlısı yeğenlerim var, sürekli görüşüyoruz, babamın eşiyle de görüşüyorum, o da canım ciğerim” diyor.

Kader” diyor.

Ooff, of.

Babayla ölene kadar görüşürler. Geç buldum, çabuk kaybettim misali, baba 55 yaşında vefat eder.

 

Eli ekmek tutana kadar, kundakta geldiği evde, dedesinin evinde yaşar. Unutmadan ilave edeyim; babasının varlığını öğrendikten sonra bile, dedeye baba, anneanneye anne demeye devam eder. Bu durum asla değişmez. Onun yüreğinde, zihninde, dedesi babası, anneannesi annesi olarak kalacaktır.

 

Dede, hukuk profesörüdür. Aynı zamanda, siyasi tarihimize damgasını vurmuş efsane karakterlerden biridir. Dolayısıyla, ağır konukların ağırlandığı bir evde, memleket meselelerinin tartışıldığı, devamlı hukuk konuşulan sofralarda büyür. Oturdukları yemek masasının yarısına kadar örtü örtülür. Niye derseniz? Öbür yarısında daktilo ve kitaplar durur. Salon zaten, duvardan duvara, devasa bir kütüphanedir. İçerde ayrıca iki kitap odası daha vardır. Büyüdüğü, şekillendiği atmosfer, budur.

 

Dede’yi biraz daha izah etmek gerekirse...

Kalp krizinden hastanede yatarken, oğlu okusun diye defterine vasiyet gibi mektuplar yazar. Bir tanesinde şöyle der: “Büyük adam olmaya sakın özenme, büyük adam olmak kolaydır, adam olmak zordur, sen onu başar.

 

Üniversitede okurken... Vade dolar, dede vefat eder. O gece yarısı eve gelir. Odasına kapanır. Kapıyı kilitler. Saatlerce, borçlar hukuku nedensellik bağı teorilerini çalışır. Çünkü, kendi kendine söz vermiştir, babamı kaybettiğim gün bile derslerime ara vermeyeceğim, çalışacağım demiştir. “En zor anımda çalışabilirsem, her zaman çalışabilirim” diye düşünmüştür. Kendisini, kendisine ispatlamıştır. Bugün, en kritik anlarda, soğukkanlı kalabilmesinin temelinde, bu sarsılmaz disiplin vardır.

 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirir. Profesör olur. Diplomasını aldığı hukuk fakültesine dekan olur. Ankara Barosu Başkanı seçilir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı seçilir.

Evet, Metin Feyzioğlu o.

 

 

              

Körfez ülkeleri ve Türkiye