Beş güçlendirme öyküsü

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Beş güçlendirme öyküsü…

Ben yardımcı olabilir miyim?

Yıl 1983, bir Pazar günü eşimle ile beraber, TWA ile San Fransisco - Chicago - St. Louis güzergâhında uçuyoruz. Yolculuğun Chicago’ya kadar olan kısmında bir sorun yaşanmıyor. Ancak aktarmanın yapılacağı O’Hare havalimanında kalkışa yarım saat olmasına karşılık TWA St. Louis bankosunda kimse yok. Şaşkın şaşkın etrafa bakınırken, komşu bankodaki Ozark Air görevlisi “Yardımcı olabilir miyim?” diye soruyor. Durumu anlatıp, bileti gösteriyorum. Görevli durumu anlatıyor -  “Size bu bileti kesen seyahat acentesi günü şaşırmış, hafta sonları bu saatte St Louis’e giden TWA uçağı yok.”

Eşime “Şimdi yandık, bu gece burada mı kalacağız!“ derken, görevli “Ama bizim biraz sonra hareket edecek bir uçağımız var,” diye ekiyor. “Tamam” diye sevinince biletleri alıyor, işlemi birkaç dakika tamamlıyor, aşağıya bagaj deposuna haber verip bagajları uçağa yerleştirmesini sağlayıp, güler yüzle “İyi yolculuklar,” diliyor. İşin tuhafı korkumun aksine bavullarımız bizimle beraber aynı uçakta St. Louis’e geliyor.  Yolculuğun aktarma sırasında karşılaşılan krizi böylece başarı ile çözülüyor.

Burası Carlzon’un Havayolu 

Yıl 1991, Stockholm’den Kopenhag’a gideceğim. Havalimanına bir saat erken varıyorum. Check-in işlemi için bankodaki İskandinav Havayolları SAS yetkilisine biletimi uzatıyorum.  

Bankodaki görevli biletime bakıp, “İsterseniz sizi bir önceki uçağa yetiştirebilirim,” diyor. Alışılmadık bu teklif karşısında, Stockholm hava alanı bir saat geçirmek için en berbat yerlerden biri olduğunu bilerek “Çok memnun olurum,” diyorum. Check-in görevlisi bilgisayara bakıyor ve hemen işlemi tamamlayıp, bir sonraki uçakta açılan yer için memnun bir şekilde, beni uçağa uğurluyor.   

Amerikan usulü!

Yıl 1994, eşimle bir kongreye katılmak üzere seyahatteyiz. USAir Havayollarına ait San Francisco - Las Vegas gidiş dönüş biletimiz var. Uçak güzergahı icabı Los Angeles’a uğruyor ve uçak körüklü kapıya yanaşarak 45 dakika kadar bekliyor. Bu süre içinde uçaktan dışarı çıkıp havalimanı içinde dolaşıp geri döndüğümüzde neredeyse boş olan uçağın birden bire ağzına kadar doldu olduğunu görüyoruz. Tam kapı kapanmak üzere iken bir bayan yer görevlisi elinde tuttuğu bir 100 dolarlık banknotu havada sallayarak “Bir sonraki uçak ile gitmek isteyen var mı?” diye uçağın arkasına doğru yürümeye başlıyor. O sırada yolculardan birisi atılıyor, parayı kapıyor ve koltuğunu acelesi olan adama terk ediyor. Kendi keyifle bir sonraki uçağı beklemek üzere salona geçiyor. 

Dönüş için, Cuma akşamüstü Las Vegas’taki havalimanındaki USAir bankosuna gidiyoruz ve dönüş yolculuğun okuduğumuz Los Angeles kentinde bitirmek istediğimizi söylüyoruz. Görevli, “Hayır, sizin biletiniz gidiş-dönüş ve belli bir indirim almışsınız, onun için arada inemezsiniz” diyor. Israr üzerine bir yere telefon edip bu kez, “İnersiniz ama adam başına 200 dolar vereceksiniz.“ diye düzetiyor. “Bizim bagajımız olmasa size haber vermeden insek, ne yapardınız? Sırf bagajımız için bu niyetimizi söyledik diyoruz. Görevli biraz şaşkın ama kararlı bir şekilde, “Sorry!” den başka bir şey söylemiyor. “Sizden daha yetkili biri var mı?” diye soruyoruz. Gelen yetkili de kuruluş politikaları ile ilgili aynı hikâyeyi tekrar ediyor. Avrupa’daki havayollarının duyarlılığı ve bunu kabullenmeyen karşı görüşler üzerinde tartışma devam ederken akıl vermem sayesinde sorun çözülüyor. “Biz arada inersek zaten dolu giden uçakta iki kişilik yer açılır ve hem iki yolcuyu geri çevirmezsiniz, hem de hafta sonları uygulanan yüksek fiyattan iki bilet satarsınız, şirketiniz para kazanır,” diyorum. Yetkili bu akılla sağlayacağı başarıyı, dolayısıyla üst yönetimden alacağı taltifi ve belki de üstün hizmet madalyasını düşünerek ikna oluyor ve bagajımıza Los Angeles etiketi yapıştırıyor.  

Avrupa usulü!

Yıl 1997. Lufthansa Havayolları ile Hannover’den Frankfurt aktarmalı İstanbul’a uçacağım. İşim erken bittiği ve soğuk havada kentte yapacak hiçbir şey olmadığı için havalimanına geliyorum. Kalkışa iki saat olduğunu fark etmeden check-in yapmak istiyorum. Bankodaki görevli saati işaret ederek beklemem gerektiğini bir sonraki uçakta yerim olduğunu söylüyor. Beklemek istemediğinden soruyorum - “Bir önceki uçakla gidebilir miyim?” Görevli, “Bir dakika,” diyor ve karşıda 10 metre ötedeki camlı ofisi telefon ile arıyor. Telefon açılmayınca ahizeyi yerine koyarken konuşuyor - “Telefon meşgul, bekleyin.”  Bankodaki görevli birkaç adımda ulaşabileceği bir yere zorla telefonla ulaşmaya çalışıyor. En sonunda karşı ofise ulaşıyor ama aldığı cevap olumsuz - “Bu değişikliği yapamayız, biletinizin günü ve saati belirlenmiş, o nedenle indirim almışsınız.”

Tecrübeliyiz ya akıl yürütüyorum - “Sizin için ne fark eder? Eğer bu uçakta boş yer varsa benim binmem sonucu öbür uçakta boş yer açılır, onu satma ihtimaliniz daha yüksek.” Görevli bu aklı karşıya iletiyor ve cam köşkteki amirin aklı yatıyor ve lütfedip işlemin yapılması için talimat veriyor. Böylece gezilecek dükkânı daha çok olan başka bir havalimanına doğru yola çıkıyorum.

Beş güçlendirme öyküsü