Çeşitli konuşma...
“Dünkü konuşmayı nasıl buldun?”
Fikrimi sormayı sevenlerin tipik sorusu bu oluyor.
“Ucuz bir konuşmaydı. Az ama öz konuştu. Ne dediğini anlamadım ama azından bal aktı. Adam hiç bir şey söylemeden konuşmayı çok iyi biliyor!”
Cevabıma cevap yetişmekte gecikmez - “Daha başka nasıl yapılabilirdi ki?”
Hâlbuki konuşmanın o kadar çeşidi var ki...
Ağzı var, dili yok... Konuşmanın nereye varacağı bir türlü belli olmaz. İçinde, sanki sözler ağızdan kerpetenle alınıyormuş gibi ifadeler vardır. Yavan ve bayıltıcıdır. Konuşmacının, mahcup tazeler gibi, arada bir yüzü ve yanakları kızarır.
Ağzından çıkanı kulağı duymayan konuşma... Aklına geleni, ilgili, ilgisiz sözcüklerle söyler, konsantrasyon bozukluğu çeker, daldan dala konar. Bu tipler başkalarınca piyon ve konuyu saptırma aracı olarak ustaca kullanılır.
Ateşli taraftar konuşması... Hararetlidir ve konuşmacı konuya, taraftar olduğu yandan müthiş bir şekilde bakar. İktidar veya muhalefet olması ateşliliğini değiştirmez. İçeriği sübjektiftir, zaman zaman duygusal öğelerle zenginleştirilir.
Atışmacı konuşması... Âşıklar gibi saz ele alınır, karşıya yüklenilir. Karşıdan gelen cevabı bastırarak galip gelmeye çalışılır. Dinleyici, karşılık vermediği veya laf atmadığı takdirde konuşmacı kışkırtıcı sözlerle kendine saldırtmayı dener ve çoğunlukla da başarır.
Bağdaştırıcı konuşma... Başkalarının fikirlerini derleyip, toplayan, telifçi konuşmadır. Söylenenleri konuşmacı kendine mal ederek, Çok bilgili adam izlenimi vermeye çalışır. Başka yazılı bir kaynakta ondan yapılmış çalıntılar bulmak çok kolaydır. Cezası hafiftir.
Bir söyle, bin işit konuşması... Konuşmayı kendi savunmasını yapmak için kullanır. Ellerinin, kollarının nasıl bağlandığını, dış mihrakların onu nasıl engellediğini, önüne set üstüne set çekildiğini acıklı bir dille anlatır. Hiç bir şey yapmayanlar ile bürokratların sıkça kullandığı can simidi mahiyetinde konuşma şeklidir.
Bir söylerim, pir söylerim... Konuşmacı, konuşmaz, lafa karışmadan bekler, şartlar olgunlaşıp, hazım bitince birkaç cümleyle üstüne tüyü diker.
Cümbür cemaat konuşma... Sağırlar veya “Ben söylerim ben duyarım,” diyalogu gibi hep birlikte havadan, sudan, komşunun giydiğinden, orada olmayanın bozuk para gibi harcandığı, çekiştirmenin bolca kullanıldığı tarz. “Limonata sıcak, pasta bayattı.” muhabbeti ile ertesi günlerde hatırlanmaya devam eder.
Dangıl dungul konuşma... Kendini bilmez, ehliyetsiz takımın yaptığı konuşmadır. Kaba saba tavrı ve diliyle her sorunu çözecek cesaretleri ile cehaletleri örtüşür. Pygmalion’un yerli versiyonları olarak yetiştirilirler. Dil gardırobu çok zengindir.
Dikili geveze konuşması... Yabancı ellerden ithal ettiğimiz bir kavram olan Stand up şovcu– dikili geveze şovculuğun yerli şeklidir. Her şey hicvedilme uğruna hicvedilir, abuk sabuk bir kaç söz toplumca hemen benimsenip, yerli yersiz kullanılır. Sabun köpüğü gibi hafif, bol sulu ve çok kısa ömürlüdür.
Diplomatik konuşma... Konuşmacı, dinleyicilerin cehenneme gitmelerini canı gönülden istemelerini temin eder ve bu yolculuğa insanların güle oynaya kendi ayaklarıyla gitmelerine inandırır. Kıvırtmayı, değme rakkaselerden bile daha mükemmel yapar.
Doğrucu Davut konuşma... Al Capp’ın bizde Hoş Memo adıyla bilinen orijinal adı Li’l Abner olan resimli hikâye kahramanından esinlenmiş konuşma şeklidir. Doğruya doğru, eğriye eğri dedikleri ve dürüst oldukları için dokuz köyden hemen kovulurlar.
Etliye, sütlüye dokunmayan konuşma... Kompozisyon dersindeki 500 sözcükte hiç bir şey söylememe konusuna tam denk düşer. Ne lehte ne aleyhtedir. Herkesi sever, kalp kırmaz, milletle kol kola dolaşır. Ne şişi yakar ne de kebabı.
Halkın avukatı konuşması... Sessiz çoğunluğun sözcüsü olarak onlardan vekâlet almaksızın konuşma yapar. Taahhüt ve sözleşme yaparak güven sağlamaya çalışır. Yazılı kültürün hâkim olmadığı yerlerde fos çıkar.
Anutçu konuşması... Anutçu rehberlik görevi yapar. “Neyi nerede bulursun,” kısmını anlatır. Buluşturucu özelliği ile çıkarını gözetir. Israr etmez, zorlamaz, önerir, “Fırsat bu fırsattır, bir daha ele geçmez, kelepir bunlar,” diyerek ikna eder.
İntikamcı konuşma... Geçmiştekilerin acısını çıkarırcasına “Ben o zaman söylememiş miydim?” sorusuyla intikam alır. Dinleyicilerine, “Keşke o zaman öyle yapsaydık, şimdi şapa oturacağımıza köşe başında olurduk,” dedirtir.
İstanbul Efendisi... Sözlerini anlamak için çok dikkatli dinlemek gerekir. Laf arasında ağza alınmayacak hakaretleri, yakası açılmamış ibareleri üslubuna uygun seçilmiş sözcüklerle dinleyiciye yedirir.
Sizin gibi kravatlı bir bey!
Adam, Yol Kapalı işareti yol kenarına görünür bir şekilde atılmış tozlu yola hızla dalar. Biraz sonra yol kazılı olduğundan kazık frenle durmak zorunda kalır, etrafı toz duman içinde bırakır.
O sırada yanında geçen eli fileli yaşlıca adama sorar - “Yol Kapalı mı?”
Yaşlı adam cevaplar - “Evet, kapalı. Levhayı görmediniz mi?”
”Gördüm ama kenara atılmıştı!”
Yaşlı adam yürürken konuşur - “Onu kenara sizin gibi kravatlı bir bey attı!”