Akıl satıcısını seçme
Geçmişte bir piramitte çalışırken, akıl satıcısı seçerken nelere dikkat edildiğini merak ettim. Sordum soruşturdum genelde şunlara bakıldığını öğrendim -
Adı – ebadı... Akıl, bir kuruluştan alınıyorsa danışmanlık kurumunun adına ve ebadına bakılırmış. Adı sanı ne kadar büyükse o kadar çok beğenilirmiş. Ne de olsa parasını verince olanın en şöhretlisi kullanılmalı diye düşünülüyor olsa gerek.
Akademik etiket... Danışmanlık hizmeti bireyden alınıyorsa akademik etikete itibar edilirmiş. Özellikle ordinaryüs, profesör, doçent gibi yüksek ilmi rütbeli olanları seçilirmiş. Galiba bu rütbe işi, manava salatalık almaya gidince manav “Beyim, hangisinden verelim? Hollanda mı? Çengelköy mü? Langa mı?” diye sorunca “Eh, iyisinden, irisinden, Avrupalısından olsun, Hollanda ver!” diyen kişinin yaptığı seçim gibi bir iş yapılıyormuş galiba!
Fiyat etiketi... Hepsinin verdiği, vereceği hizmet nasılsa aynı kalibrede, o halde fiyatı düşük olanı seçelim denir ve öyle yapılırmış. Fiyat diğerlerine göre düşük olunca üst makamlara “Ucuza kapattık,” diyerek, aşağıdakilere “Bakın maliyetleri kontrol altına alıyoruz,” söylevi ile daha kolay satılırmış.
Geçmişi... Geçmiş referansların etkisi çok olurmuş. Koskocaman, parlak isimli danışmanlık firmalarıyla iş yapmak tercih ediliyormuş. Ancak referanslara telefon açıp ta “Nasıl memnun kaldınız mı?” denmezmiş. Belki de bu referansların bir işe yaramadığını düşünülürmüş – “Avuç dolusu para verip de iyi hizmet alamadığımızı biz başkasına söyler miyiz ki, başkası bize söylesin.”
Patron ile tanışlığı... Patronun yüzüne karşı doğrudan doğruya söylenemeyenler veya onun teşkilattan geldiği için dinlemedikleri, patronun tanıdığı danışman ağzından gelince daha inandırıcı olurmuş.
Bütün bu kriterlere uygun adamı bulunca da bizim piramit, akademik unvanı taze kapmış, koyu renk giysili, uzun boylu, kısa jölesi bol saçlı, tok sesli, 25 yaşında, engin deneyimli, yüksek fiyat etiketli, adı dünyaca meşhur danışmanlık kuruluşun çırağına deneme tahtası olmuş.