İş ortağı türleri

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

İş ortaklarımız da bir tuhaf. Tuhaflık sadece patron, yöneticiye özgü değil.  Nedir bu çalışanların sergilediği tuhaflık çeşitlerinin ortaya çıkardığı ecir tipleri? Onları atlamak olur mu?

Ağzını, gözü ve kulağından daha çok kullanan... Gözlemi zayıf, kulağı sağır, ağzı kalabalık çalışan. 

Ayağıyla düşünen... Beyni ile düşünmek yerine ayağını ile yol tepmeyi tercih eden çalışan.

Bana bakmacı... Bir iş verilir, istenir veya kazara üstüne yıkılır diye hiç kimse ile göz temasında bulunmayan, özellikle gözünü müşteriden bucak bucak kaçıran çalışan. 

Bana neci... Üstlerinin bulunmadığı mekânlarda, diğer çalışanlara söylediği “Bu benim işim değil!... İşi alırken bana mı sordular?” gibi sözleri ile tanınan, “Çok istiyorsa kendileri yapsın!” ifadesini de pekiştirici olarak kullanan çalışan. 

Beklentisi tükenmeyen...  “İsteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü kara.” veya “Ağlamayan çocuğa meme vermezler,” felsefesini benimseyen sürekli bir şeyler bekleyen çalışan. 

Benim çıkarım neci? Bu bizim ülkemizde ortalık yerde çok az sorulan, el diyarlarda çok sorulan bir soru. Sorunun arkasında, “Ben bir zaman harcıyor isem karşılığını almalıyım.” düşüncesi yatıyor. Bizde bu soru, herhalde kibarlıktandır, bir türlü sorulmuyor. Başta “Tamam, tamam,” deyip kendini ve çevresini beklentiye sokup, sonra umduğunu bulamayınca “Hadi bana eyvallah!” deyip yarı yolda bırakmak ayıp sayılmıyor.

Böyle gelmiş, böyle giderci... “Her nasılsa hiçbir şey değişmeyecektir, o nedenle umutlanmak veya değiştirmeye çabalamak yerine bırakınız ne halleri varsa görsünler” diye düşünen çalışan. “Umut fakirin ekmeğidir,” derlerse de bu ecir en temel gıdayı yutmadığı için fakir sınıfına bile giremiyor. Ulu orta konuşup kendini deşifre etmiyor, saplantılarını çaktırmaz ise uzun yıllar iyi iş yapabiliyor.

Bugün git, bir daha gelmeci... Eskinin “Bugün git yarın gelin” sözünü çağa uydurarak, bir adım öteye geliştiren çalışan. Bir şeyi karşıdakini istenmediğini kadar açık sözle ifade etmek tebrike şayan olabiliyor.

Dinlemeden çözüm üreten... Kurtarıcı rolündeki başarılı şablonu ile her ahvalde başarılı olduğundan evrensel çözümü kısa sürede yakalayan çalışan. 

Doğru yapmaya zamanı olmayan, ama yanlışı düzeltmeye zaman bulan... Nesli tükenmeyen, daha uzun yıllar etrafta dolanacağa benzeyen çalışan.

Erken gelemediği için erken giden... Bunları pervasızlığına diyecek yoktur. Mesai saatlerini baştan sondan ve ortadan kırparak bir iş gününden iki iş günü çıkarabilen, tam maaşı “yarım veya çeyrek mesai” ile birkaç katına yorulmadan çıkaran çalışan. 

Evet, efendim, sepet efendimci... Hiç “Hayır,” demeyen ama çok zorda kalmadıkça hiç bir iş de yapmayan, “Niçin yapmadın?” diye sorunca da “Peki, yaparım efendim,” diye bildiğini okumaya devam eden çalışan.

Evet efendim

Bir # - “Sen hep evet, diyorsun, hiç hayır demiyorsun.”

Beş # - “Evet, efendim.”

Bir 3 – “Bak gene evet efendim dedin.”

Beş # - “Evet, efendim.”

Fotoromancı veya örgücü... Bunlar artık geçmişte kaldı. Birbirine fotoroman anlatan ve yanında şiş ve çileyi her fırsatta çantasından çıkarıp eşe dosta yün örgü ören çalışana rastlanmaz oldu. Bazen, insan o köhne dairelerin eski nezih günlerini aranmıyor da değil hani.

Gözü yaşlı, eli mendilli... Ne yaparsan yap ağlamaktan hiç vazgeçmeyen çalışan. Birbirine foto-roman anlatıp ağlar, radyoda arkası yarını programını dinleyip ağlar, Peygamberin doğum gününü kutlayıp ağlar, mevlit okunurken ağlar, çocuğu üniversiteyi bitirince, askerden dönünce, evlenince ağlar, maydanoz doğrarken ağlar. Ağlamayı alışkanlık haline getiren çalışan.

Hayır efendimci... “Evet efendimci!” olurda “Hayır efendimci!” olmaz mı hiç[i]. Bunlar genelde görmez, duymaz, söylemez ve yapmaz. Kısaca, gözünü, ağzını, burnunu, kulağını kapayıp, ellerini göbeklerinin altında kavuşturup, vazifesini yapmayan çalışan.

Heykeli dikilecek... Yaptığı işin önemini kavradıktan sonra derin bir beklenti içine girer, hiç bir zaman heykelleri dikilmeyen ama zat-ı âlisine arada bir fahri doktora verilen çalışan. 

Hop oturup, hop kalkan... Doğuştan huzursuz, en ufak bir gelişimde hemen hareketlenen, dedikodu üretme ve yayma makinesi çalışan. 

İntikam yoluna çıkarken tek mezar kazan[ii]... Ben peşinen galibim, öbür tarafı kafadan yerim mantığı ile yola çıkan çalışan.    

Kahraman... Hep sıra dışı çözümlerle kuruluşu düzlüğe çıkaran, ancak onbaşı ve çavuş rütbesi ötesine geçemeyen çalışan. 

Köprü yerine duvar inşa eden... Köprüden kolayca karşıya geçileceğini ama yüksek örülen duvarın kolayca aşılmayacağını düşünen çalışan.

Köprüleri atıp, gemileri yakan... “Ya herrü ya merrü” diye cenge çıkan çalışan.

Kurban... Müthiş bir şekilde kendine birileri tarafından kötülük yapıldığını sanan, kötülük bazı ecirlere sahiden, diğerlerine yapanın namı yürüsün diye yapıldığını bilen çalışan.

Mağdur... Hakkı yenmiş olduğuna inanan veya gerçekten yenmiş olan, kaybettiğini geri almak için mücadele eden çalışan.

Mesaide yatıp fazla mesaide harıl harıl çalışır görünen... Fazla mesai canavarı adıyla ilinen işini fazla mesaiye bırakan çalışan.  

Mazeretçi... Bir işi yapma ve yapmamanın en az 101 yolunu çok ikna edici bir şekilde ballandırarak anlatan, işe erken gelse de geç de gelse mutlaka geçerli bir mazereti olan çalışan. Mazereti her zaman torbasında hazır olan, adeta mazeret koleksiyoncusu gibi çalışan kişi.  

Ne kadar köfte, o kadar ekmekçi... “Ne kadar alırsam o kadar veririm” diyen ecir maaşını az bulduğu için az çalışan, zam gelince de bunu enflasyon farkı kabul eden çalışan. 

Ne şiş yansın, ne kebapçı... Ne suya dokunan ne de sabuna dokunan, işi varsa yoksa sağ salim kendilerini emeklilik kervanına katmak olan,  dünya yıkılsa umursamayan çalışan.

Niçin olamayacağını mükemmel anlatan... Ne olursa olsun size aklınızın kıyısına köşesine bile uğramayacak ihtimalleri, şeytani yolları hatırlatan çalışan.

Öğleden sonra yapacak işim olsun diye sabah pencereden dışarı bakmayan... Çok personel istihdam eden, çalışanların hepsine yapacak bir iş veremeyen, özellikle çok yüksek katlı kamu kurumlarının penceresinden ancak öğleden sonra görülebilen çalışan.

Saçını süpürge eden... Kıymetleri hiç takdir edilmeyen, bunca fedakârlıkları hep hüsranla sona eren çalışan. 

Sipere yatan...  “Bekle gör, başkası hata yapsın, sen aradan sıyrıl,” felsefesi ile yola çıkan çalışan. Hata ortaya çıkınca başkasını suçlar, işler iyi giderse “Ben de sessiz katılımla elimden gelen desteği verdim,” gibi laflarla pastadan pay kapmaya çalışır.

Stres kesen... Herkes zaman zaman sinirli, hemen parlayan, günlük stres içinde topladığı “negatif enerjiyi” bir türlü bir başkasına yansıtarak rahatlama ihtiyacı hisseden çalışan. Bunu işyerinde müşteriyi kovalayarak, trafikte korna çalarak, düğüne silah atarak, sağda solda önüne gelene söverek yapar. Eğer bu her türlü stresi rahatça özümleyecek, şahsına hakaret olarak kabullenmeyecek, söylenenlere sezdirmeden gülüp geçecek, asla kızmayacak, fırça yemeye karşı şerbetli kapasite ve yetenekte bir çalışan bulduğu takdirde, bu çalışanın yaptığı işe Stres kesici ecirlik adı veriliyor.

Sürekli meşgul görünen... Aman “Sırtıma iş yıkarlar,” diye her zaman çok meşgul görünümü veren, performansı bilgisayarındaki yüklü oyun programları sayısı ile orantılı çalışan. 

Takıntıcı... Bir şeye sürekli takan, takıntısı gidince yeni takıntı bulan çalışan. Bir gün zamma takılır, diğer bir gün emekliliğe, başka bir gün amirine, diğer bir gün çaycıya, bir başka gün bir müşteriye.

Uyanık gezen... Sineğin yağını çıkaran, sözde olan 250 işgününün en az 200 günü kendini öyle veya böyle ücretli izinli saydıran çalışan. 

Yere bakan, kurumu yakan... Yaptıkları iş yükte hafif pahada ağır iş yapan ender bulunan çalışan. Özellikle banka ve Hilal-i Ahmer benzeri kurumlarda boy gösteren, içeriden iyi organize olup paranın bulunduğu cebi ters yüz eden çalışan.



[i] Batıda yes man veya rubber stamp olarak bilinen bu kavram bize batıdan ithal edilmiştir.

[ii] Çin atasözü.

İş ortağı türleri