Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu ve cezası

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Türk Ceza Kanunun 299. maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenlemektedir. Siyasal sistemin ve toplumsal muhalefetin sıkıştığı son dönemde artık bu suç tipiyle daha fazla karşı karşıya kalmaktayız.

Bu furyanın ilk kıvılcımını Afyon Barosuna kayıtlı bir avukat meslektaşımın Hakimlik Savcılık Mülakatında “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlamasıyla tutuklanmasıyla başladı, daha sonra cenazede şehit ailelerinin isyanlarını hakaret kabul ederek, 13 yaşındaki çocukların bu suç neticesinde tutuklanmalarıyla devam etti ve etmeye de devam edecek gibi gözüküyor.

Yasal düzenlemeye göz atarsak:

Cumhurbaşkanına hakaret

MADDE 299. - (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Verilecek ceza, suçun alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Bu ceza normu AİHS ve AİHM kararlarından bağımsız olarak değerlendirilemez. Çünkü anayasanın 90. maddesi gereği, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Ayrıca usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.

Türkiye 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olmuştur. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 46.maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları sözleşmeye taraf devletler bakımından bağlayıcıdır.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu AİHS 10. Maddeye yani “İfade Özgürlüğüne” aykırılık içermektedir. Gerekçelendirmek gerekirse AİHS 10’a göz atmakta fayda var:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

Birinci fıkra ifade özgürlüğüne ilişkin hakkın kapsamını açıklarken ikinci fıkra bu hakkın sınırlarını çizmektedir. İkinci fıkrayı okuyan bazı hukuk formasyonu oturmamış kişiler bu fıkraya dayanarak ölçüsüz kararlar vermektedir. Dayanakları da bugünlerde alışık olduğumuz kamu güvenliği vb. sınırlama sebeplerini öne sürmektedirler. AİHM 10. maddedeki sınırlama sebeplerini çok dar ve çok katı yorumlamaktadır.  

Yine AİHS’nin 17. Maddesine göz attığımızda “ Bu sözleşme’deki hiçbir hüküm, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi veya bunların Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmasını amaçlayan bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz.” hükmünü göz ardı edemezler.

AİHS 10’nun, Anayasamızdaki karşılığı 26. madde de yer alan “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”dir ve tamamen AİHS 10 ile uyumludur.

AİHM’in Türkiye aleyhine vermiş olduğu Kayasu – Türkiye davasında ifade özgürlüğünün kriterlerini ve nasıl yorumlanması gerektiğini belirtmektedir:

“İfade özgürlüğü, demokratik toplumum esaslı temellerinden biri olup, demokratik toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin kendisini geliştirmesinin temel şartlarından birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” ve “düşünceler” için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler içinde uygulanır. Bunlar çoğulculuğu, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10. maddesindeki bazı istisnalara tabidir; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır ve kısıtlamaların gerekliliği ikna edici bir şekilde ortaya konulmalıdır.  

Keza AİHM’in bu madde özelinde sık sık atıf yaptığı Eon – Fransa davasında şöyle demektedir: “ Bir siyasetçiye siyasetçi olması dolayısıyla yöneltilen eleştirilerin sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir. …. dolayısıyla siyasetçinin daha fazla hoşgörülü olması gerekmektedir.”

 

Sürecek..                                                                                

Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu ve cezası