Bu sözleri söyleyen benim atam olamaz
Kuşkusuz atasözleri hem bir toplumu anlamamıza yardımcı olur hem de o toplumun ahlak ve erdeminin boyutunu yansıtır. O atasözleridir bize yol gösteren. Bazen, sayfalar dolusu ile anlatamayacaklarımızı bir cümle ile anlatırız onların sayesinde.
“Marifet iltifata tabiidir” yerine ne kadar uzun cümleler kullanmalıyız duygularımızı ifade etmek için.
Ne güzel atasözlerimiz ve sözlerimiz vardır değil mi?
Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir… Çalma elin kapısını, çalarlar kapını….Çanakta balın olsun, Yemen'den arı gelir…Eğri otur, doğru söyle…Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke’ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye…Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder…Yarası olan gocunur…Yatan aslandan gezen tilki evladır…Rüzgar eken fırtına biçer…Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa…Öfkeyle kalkan zararla oturur…Damlaya damlaya göl olur…
Peki şu atasözlerini hangi atamız söylemiş olabilir? Buyrun efendim:
Saldım çayıra, mevlam kayıra…El ile gelen düğün bayram…Kızını dövmeyen dizini döver…devlet malı deniz yemeyen domuz…bal tutan parmağını yalar…Her koyun kendi bacağından asılır….bana dokunmayan yılan bin yaşasın…Hocanın dediğini yap , yaptığını yapma… Karı malı kapı mandalı …Karının karnını sıpasız, sırtını sopasız bırakmayacaksın….hiç bir iyilik cezasız kalmaz…merhamet maraz doğurur…benim memurum işini bilir ( gerçi bu sonuncuyu söyleyen şahıs “ata” sayılır mı bilmem)
BU yazdıklarımın kat be kat fazlası kadar argo atasözü var ki, elbette bunları burada yazmama olanak yok..
Kusura bakmayın ama bu iğrenç sözleri söyleyenler benim atam olamaz. Olsa olsa, namussuz, hırsız, devlet malı yiyen, kadın düşmanı, bencil aşağılık düşünceli birileri söylemiştir bu rezil sözleri ve kendini bu iğrenç zihniyete yakın gören birileri tarafından da bu günlere kadar “atasözü” altında getirilmiştir. Tıpkı bugün bile işine geldiğinde, utanmadan sıkılmadan bu sözleri kullanmakta bir sakınca görmeyen utanmazlar gibi.
Önemli mevkilere gelmiş, bulunduğu mevki kendisine “emanet” edilmiş namuslu birisi asla “bal tutan parmağını yalar” diyerek çalıp çırpmasına meşruiyet kazandıramaz.
Herkese kötülük yapan, zarar veren, mağdur eden birisi için “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demek, egoizmin zirvesidir desek yanlış söylemiş olmayız sanırım. O yılanın en sonunda dönüp o sözü söyleyeni de soktuğu çok görülmüştür ama iş işte geçtikten sonra elbette.
Ne demek “devletin malı deniz, yemeyen domuz”! Bu nasıl bir utanmazlıktır. Muhtaç olduğu kudreti damarlarında dolaşan asil kandan alan bir millet bu kansızlığı nasıl kutsar?
Hem “kızını dövmeyen dizini döver” diyeceğiz hem de kadın cinayetlerini durdurmayı hayal edeceğiz öyle mi? Hadi canım sen de!
Ne demek “karı malı kapı mandalı”! Bu nasıl bir aşağılama, bu nasıl bir nobranlık!
“Hocanın dediğini yap, söylediğini yapma” diyen atamızın yakın bir zamanda yaşadığını düşünüyorum ama pek muhterem hocaların da buna tepki vermesi gerekmez mi?
Hani hep diyoruz ya, her şeyin başı eğitim diye. Bu utanç verici sözlerin de dimağımızdan çıkarılması için yeni baştan bir eğitim sistemine o kadar ihtiyacımız var ki.
Çok zor bir şey değil aslında. Rahmetli Nurettin Topçu bunu çok basitçe özetlemişti vakti zamanında. Nurettin Topçu, bakın bu pratik ve basit tespiti nasıl özetlemiş:
'Eğitim sistemimizin iki eksiği var. Bir: Eğitim. İki: Sistem'
Gördüğünüz gibi iki küçük meseleyi hallettik mi tamamdır!