Teknoloji bağımlılığı

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Geçenlerde bizim mahallenin elektrikleri kesildi. Birkaç saat elektrik olmayınca ve tesadüf bu ya hepimizin cep telefonlarımızın şarjları da bitince, mecburen aile arasında sohbete başladık. Sohbet o kadar güzel bir noktaya geldi ki, bir ara oğlum, “ya babacığım,  sen, annem , ablam, abim, ne kadar keyifli insanlarmışsınız, iyi ki elektrikler gitti de sizleri tanıdım” demesin mi!

Tabi birazcık ironi yapıyorum ama aslında tam olarak da böyle değil miyiz hepimiz?

Bakın şu anlatacağım ironi değil, defalarca yaşanmış bir vak’adır. Saçlarımı kestirdiğim çoğu zamanlar, eve gittiğimde ne karım, ne de çocuklarım saç traşı olduğumu fark etmezler. Aradan birkaç saat geçince, onlara dönüp, “herkes bana baksın, bende bir değişiklik var mı?” diye sorduğum zaman ailemden belki bir iki kişi, “aaa, sen saçlarını kestirmişsin” deyiverir.

Aynı mekanda birbirleriyle konuşmak yerine mesajlaşanları çok gördü bu kardeşiniz! Okurken güldüğünüze göre belki siz de böyle yapıyorsunuzdur, kim bilir!

Bu ve buna benzer hikayeler, biliyorum ki pek çok evde yaşanıyor. Peki bunun sebebi nedir? Baktığımız halde neden göremiyoruz?

Çünkü o baş belası cep telefonları bizi tam anlamıyla “esir” almış durumda… Okulda, işte, otobüste her yerde o olmalı. Affedersiniz ama, cep telefonunu almadan tuvalette işini yapamayanlar var artık. Geçen bir hasta, “eczacı bey, oğlum kabız, ne tavsiye edersiniz?” diye sorduğunda, “tuvalete girerken cep telefonunu almamıştır, ondandır. İlaca gerek yok, telefonunu verin, geçer ” diye cevap vermişim. Tabi bunlar işin hep şaka tarafı.

Kendi çocukluğumu hatırlıyorum. Yolda yürürken, her şeyi inceler, bütün tabelaları okurdum. Bu bize, hem fotoğrafik hafıza kazandırırdı hem de analiz yapma becerimizi geliştirirdi. Şimdi yaşadığı şehirde, üç sokak öteye navigasyonu kurmadan gidemeyen insanlar var ise, işte bunun nedeni kaybolan yetilerimiz, kaybolan fotoğrafik hafızamız ve kaybolan analiz becerimizdir.

Konuşma becerimizin kaybetmemizin ve yüz kelime ile hayatımızı idare etmemizin sebebi de bu! Hatta, herkesin, sizin kurduğunuz bir cümlenin ardından “aynen” diye cevap vermesinin temelinde yatan sebep de bu! Çünkü kelime dağarcığımız azaldı, sözcük hafızamız zayıfladı!

Gökyüzünün maviliğini gözlerimizle içemedikten sonra, havayı sonuna kadar ciğerlerimize çekemedikten sonra, çiçeğe, doğaya ve sevgiliye dokunamadıktan sonra neye yarar o telefonlar.

Kuşkusuz telefonları yasaklamaktan söz etmiyorum. Bunlara teknik olarak bir sınır da getirilmesi pek mümkün görünmüyor. Tek çare, ilgi odaklarımızı bu baş belası aletlerden kurtaracak başka bir şeyler bulmalıyız. Şimdi, “kitap okumak” diyeceğim ama, bu yazıyı okuyan pek çok okurun bile içinden, benim için pek de hoş olmayan şeyler mırıldandığını duyar gibi oluyorum. Ama, evet bu bir seçenek olabilir.

Ödül ve ceza olabilir belki. Belirli saatler arasında, bütün aile olarak cep telefonlarını bir yere kilitlemek ve bunu tavizsiz devam ettirmek bir çözüm olabilir. ( Laf aramızda biz, ailemizde bunu denedik, üçüncü gün pes ettik. İtiraf ediyorum, baba olarak bu benim beceriksizliğimdi.) Dedim ya ben yapamadım ama eminim siz yapabilirsiniz.

Telefonsuz saatlerde kitap okuma seansları ve her okunan kitap için çocuklarınıza, eşinize bir ödül vererek bunu cazip kılabilirsiniz.

Hele ödülünüz “5 gigabayt internet” olursa, bakın siz nasıl da kitap kurdu oluyorlar!!!

Teknoloji bağımlılığı