Rakı masasında meze
Garip bir memleketiz vesselam.
Orhan Veli ne güzel söylemiş: “Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik!”
Bu ülkenin “tatlı su solcuları” bedel ödemeyi sevmezler. Onlar saz çalıp, sol yumruğunu havaya kaldırıp, slogan atarak devrimin geleceği günü beklerler. Godot’yu bekler gibi beklerler. En sevdikleri sloganlardır. Aksiyon insanı değildir onlar! Ama haklarını yemeyelim, çok iyi teorisyendirler. Bir kısmı çok iyi diyalektiktiştirdiklerimizdendir. Ama bir hayli fazla bir kesimi de, diyalektiktiştiremediklerimizdendir.
Nesimi Çimen! Bir halk ozanı… Sivas’ta katledilen 35 kişiden biri. Oğlu, Mazlum Çimen de babası gibi müzisyen. Aslında asıl mesleği baletliktir. Mazlum Çimen, Madımak’ta katledilen babasının ardından bir ağıt yazdı.
Yıllardır rakı masalarında meze olan, sevgililerin “aşk şarkısı”dır sanıp eşlik ettikleri o muhteşem sözlerle bezenmiş eserin adı “Sen benden gittin gideli”dir. Ve Mazlum Çimen bu şarkıyı, babası Nesimi Çimen’in ölümünün ardından, ona ithafen yazmıştır.
Yine rakı sofralarında meze olan bir başka şarkı da, Ahmet Kaya’nın seslendirdiği, “Bir Mahur Beste”dir. Attila İlhan, 12 Mart’ın o ağır etkisinin sürdüğü günlerde, 6 Mayıs 1972’de, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idam haberinin radyodan ulaştığı İzmir’de yazar o dizeleri.
“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/ Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/Gittiler akşam olmadan ortalık karardı ”
Bir kadın ismi sanılan “müjgan” kelimesi eski dilde “kirpik” anlamına gelir ve şairin “müjganla ağlaşmak”tan ne söylemek istediği, o zaman olduğu gibi bugün de anlaşılmıyor. Ve ne yazık ki derin anlamlar yüklü bu şarkı rakı sofralarında meze olmaya devam ediyor. Darağacında can veren ve hiç kimseyi öldürmemiş o genç insanlar ise, mezarlarında taklalar atıyor, bunlara bakıp.
Hoşumuza gitsin gitmesin ama, şu bir gerçek olarak duruyor karşımızda artık:
İdeolojiler ölüyor!
Fikirlerin, ideolojilerin o keskin hatları artık yok! Deniz Gezmiş ve arkadaşları, “dava”ları için omuz omuza mücadele ettikleri yol arkadaşlarının bugünkü durumlarını görselerdi eğer, kahrolurlardı.
İslam’ı kendine rehber edinen, gösterişten ve lüksten sırf “inançlarına aykırı olduğu” için kaçınan o samimiyet timsali eski İslamcılar, bugünün “siyasal İslamcılar”ını gördükçe acaba neler hissediyorlardır? “Bir lokma, bir hırka” sözünü kendilerine şiar edinmiş samimi Müslümanlar, bugünün süslümanlarını ve lüks düşkünü İslamcılarını izleyip, kahrolmuyorlar mı?
Kuşkusuz insanın bir ideolojisi olmalı. Ancak ideoloji insanı esir almamalı. İdeoloji taassubu, fikir taassubu, kabile taassubu, mezhep taassubu, memleket taassubu, meslek taassubu, parti taassubu, hepsi insanı özgür düşünceden koparan aidiyetlerdir.
Taassup, bağnazlık demektir.
Solculuk ve bağnazlık yan yana olmaz demeyin. Bu tatlı su solcuları, bağnazlık bataklığına saplanmış durumda olduklarının acaba farkındalar mı?
Bu kardeşiniz, “çav bella” söyleyerek göbek atan ne solcular gördü!
Sadece samimi vatansever solcular “vatan hainliğine devam ediyorlar” (!)