Liyakat

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Arapça enteresan bir dil. Türk dili konusunda daha donanımlısını tanımadığım akademisyen bir dostumdan öğrendim: Arapça kelimeler, çoğu zaman 3 sessiz harften türüyor. Bu kök’ün önüne, sonuna ya da ortasına gelen sesli harfler aynı kökten oluşuyor.

Söz gelimi, m-k-t veya k-t-b harflerinden, mektup, mektep, kitap, katip, kütub gibi kelimeler oluşuyor.

K-l-m kökünden, kalem, kelam, tekellüm, kelime gibi sözcükler türer.

M-s-l kökünden, misal, mesele, mesela, masal türerken, h-k-m kökünden, hakim, hakem, hüküm, muhakeme, tahkim sözcükleri oluşur.

Bugünkü yazımızın konusu olan liyakat da, l-y-k kökünden türemiş, Arapça bir sözcüktür. Layık olmayı, o işin hakkını vermeyi, yeterli ve yaraşır olmayı ifade eder liyakat.

Liyakat’ın son yıllarda bu kadar gündeme gelmesinin nedeni, devlet kadrolarına getirilen kişilerin, bu makamları hak edip etmedikleri tartışmalarıdır.

Aslında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, bu atamalarda, liyakatı mecbur kılar. Amir hüküm niteliğindeki 3. maddede, “…Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır…”

Devletin tarafı olmaz, olmamalıdır. Devlette aslolan, kendisine bağlılık içerisinde hizmetlerin en iyi şekilde yerine getirilmesidir. “Kurumsal tarafsızlık”, toplumun devlete olan güveninin temel noktasını oluşturur. Dini, siyasi ya da ideolojik tercihler, liyakatta belirleyici olmamalıdır. Tek dayanak noktası, tercih edilen kişinin, bu görev için uygun nitelikleri taşıyıp taşımadığıdır. Bu nitelikler arasında, din, ideoloji, mezhep, milliyet ya da siyasi kavramlar olamaz, olmamalıdır.

Eşitlikten uzak ve adaletsiz uygulamaların önüne geçilebilmesi için kullanılabilecek en önemli hukuki argüman liyakattır. Liyakat ilkesi, kamu personelleri hakkında yapılacak işlemlerde yalnızca “görevin gerektirdiği niteliklerin” dikkate alınmasını gerektiren ve hiçbir siyasi, dini ve ideolojik ayrıma yer vermeyen tek yoldur. Dolayısıyla liyakat yoluyla sağlanan hukuki koruma, bir yandan personel hakkında işlem tesis etmeye yetkili makama bir yükümlülük getirirken; diğer yandan da ilgili kamu personeline özel bir koruma sağlamaktadır.

Bu durum da, atanan personelin görevini yaparken, kendini kimseye borçlu ve ait hissetmemesini sağlayacak ve karar alma noktasında sadece “hukuku ve mevzuatı” esas almasını sağlayacaktır.

Bunun yanında atamayı yapan “karar verici” lere de, her türlü dedikodudan uzak bir vicdan rahatlığı sağlayacaktır.

Liyakat, kamu hizmetlerinde kaliteyi arttıracaktır. O iş için, en donanımlı kişi seçildiğinde, o kişi de hizmet kalitesini en üst seviyeye çıkartacaktır.

Liyakat sahibi kişi sadece yaptığı işi hakkıyla yapmakla kalmayacak, “hukuk kuralları” içerisinde hareket edeceği için aldığı hiçbir kararda en ufak bir “leke” olmayacaktır.

Kritik soru şu: Bugün ülkemizde, kamu atamalarında, Kanun’da emredilen  “liyakat” ilkesine uyuluyor mu ?

Lafı dolandırmaya gerek yok. Ne yazık ki hiç uyulmuyor!

Liyakat