Paylaşmak

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Hallac-ı Mansur, “ mutluluk anlamaktır. Anlamadan sevmek, mutluluk vermez” der.

Anlamak için, kendimizden bir şeyler vermemiz gerekir.

“Ben yoksulları anlıyorum” demekle anlayamazsın yoksulluğun ne olduğunu.

Vereceksin yoksulu anlamak için. Kuru sözlerle saatlerce konuşmayacaksın. Ne varsa vereceksin. Verdikçe yoksulu anlayacak, anladıkça mutlu olacak, mutlu oldukça daha da vereceksin.

Korkma, tükenmez verdiğinle sahip oldukların. Bilakis, daha da çoğaldığını göreceksin.

Biliyorum vermek zordur. Aslan gibi yürek ister. Kıyamazsın vermeye. Titrer ellerin. Gitmez cebine. Bu da bir nasip meselesi işte. Allah herkese nasip etmez “verme”yi.

Ama korkma be kardeşim, “ver”!

Korkunu bir kere yendiğin zaman, verdikten sonra duyduğun o sonsuz huzurdan sonra, hiç kimseden, hiçbir şey beklemeden, sadece “vermen gerektiğini bildiğin” için ver.

İtikat olarak, insanoğlu yaptığı hiçbir iyilikten hiçbir şey beklememelidir düşüncesini taşırım. Ne Allah’tan, ne kuldan hiçbir şey beklemem. Çünkü bilirim ki, “bir şey beklemek”, o yapılan iyiliği anlamsız kılar. Bir çıkar vardır, beklenti varsa.

Ego’larımızdan sıyrılıp vermeliyiz. “İki Papa” filmindeki Arjantinli papa Bergoglio’nun ego üzerine ettiği şu sözü hiç unutmam:” Biz Arjantinliler, intihar etmek istediğimiz zaman, egomuzun tepesine çıkar, oradan atarız kendimizi aşağıya”

Egolarımızdan kurtuldukça, daha çok vereceğimizden eminim.

Her bir insana, bir değer vererek yaşama bakmalıyız.

İnsan bir evrendir, evren ise bir insandır.

Tek tek bakınca pek çok insan görürüz. Ama bütün evrene bakarsak, tek bir insan görürüz. En sonunda kendimizde buluruz her şeyi.

Ene-l hak dediği, budur Hallac-ı Mansur’un. Allah’ın vücut bulmuş halidir yani.

Yunus’un, “ ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” derken anlatmak istediği de budur.

Vermek paylaşmaktır, dedik ya.

Sevgimizi de paylaşmalıyız. Bir başkasının hüznünü de paylaşmalıyız.

Selam vermekten korkar olanların doldurduğu dünyaya inat, selam vermemek için kaçanların peşinden gidin, yakalayın onları sırtlarından ve gözlerinin içine baka baka “merhaba” deyin! Utansınlar diye değil, hatırlasınlar diye insanlığı. Onlar vermese de, siz verin onlara sevginizi.

“Hiç” olarak hayat bulduğumuz dünyadan, sonunda yine bir “hiç” olarak göçüp gideceğiz.

İki hiç arasını güzelliklerle ve insana yaraşır erdemlerle donatmak bizim elimizde.

Her şeyin başı “hiç” , sonu “hiç”. İki hiç arasında “var” olur mu hiç, demeyin.

İki “hiç” arasını “var” etmek bizim elimizde.

Paylaşmak