Tercih edilmemiş yalnızlık, tutsaklıktır..
Yalnızlık denilmez ona oysaki, tek başınalıktır o, itilmişlik, ötelenmişlik duygusu, herkes biraz hisseder bunu.
Yalnızlık ile tek başınalığı karıştırır insanlar, yalnızlık tercih edilmiş bir uzaklaşmadır, tek başınalık maruz kalınan bir şeydir.
Herkes huzursuz bugünlerde, tahammül edemiyorlar hiçbir şeye, en çok da kendilerine, nerdeyse ilk defa kendileriyle baş başa kalıyorlar. Tanımadıkları bir benlikle karşı karşıya kaldılar çünkü, huzursuzlar bu yüzden.
Bu günlerde herkes evinde, ilk defa mahpus hayatı yaşıyoruz. İstemsiz tercih edilmemiş bir yalnızlığa mahkûm olduk.
Kemik gibi batıyor dört duvar, sohbet edecek bir nefes arıyoruz, hemhal olacağımız bir dost, herkes herkesten vebalı gibi kaçıyor, modern iletişim çağında sosyalleşebileceğimiz birkaç sosyal ağa mahkûm olduk, Black Mirror dizinden bir bölüm gibi sessiz bir çığlık gibi akıyor zaman.
Otoritelerin çaresiz kaldığı, insanların maruz kaldığı, güçlünün ne kadar zayıf, zayıfın ne kadar çaresiz oluşuna tanıklık ediyoruz.
İmkanlar her zaman imkansızlaşabilir, gıda bitebilir, insanlar uzaklaşabilir, dört duvar arasında kalsak bile ihtiyacımız olan tek şey kendimiziz oysaki.. en çok unuttuğumuz kendimiz..
Söylesene dostum, en son ne zaman baktın içine, sordun mu kendine en çok neye ihtiyacın olduğunu, en son ne zaman oturup muhabbet ettin kendinle, dönüp baktın mı acılarına, seni var eden her şeye..
Asıl uzaklaşma budur, kendine yabancılaşma, unutmak, kendini, benliğini..
Oysa tutunmak gerek, özüne, ruhuna, benliğine, en çok da acıya.. acı kıymetli şeydir, acıyan yerlerinin olması hayat belirtisidir, yaşadığını hissedersin, hayatı hissedersin..
Bu bahar günlerinde yaşadığımız kapanma, ruhumuza açılan bir pencere olması umut ederim..
Hoşça bakın zatına..
Günün Mottosu:
“Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin..”
Tarkovski