Ülkemizin hal ve istikbalinin iyiliği - varlığı - gelişmesi en başta gelen okuma-yazma tahsil: Eğitim-Sistem-Kapsam ve açıklamalar
Yüce Yaratanımızın peygamberimiz Hz. Muhammed'e ve onun vasıtası ile tüm insanlığa ilk emri oku (okumak) olmuştur. İlk emri `kulluk et' (ibadet et) değildir. İnsanoğlu okumak, öğrenmek, deneyimlemek, bilgilerini artırmak için tarihler boyunca okumak ve yazmaktan başka bir temel öğreti aracı bulmamıştır. "Oku" tavsiyesinden sonra, “O’dur ki kalemle yazmayı öğretti ve bilmediklerini insana öğretti” ibaresi de mevcuttur. Çeşitli kavimler de zaman içinde ilk kez taşlar üzerine okuma veya kabartma figürler, yani alfabeler (abece ler) tesis edip işleyerek bilgi, düşünce, hatta bazı yasalar üzerine okunup öğrenilecek sistemler var etmişlerdir. Kendimize dönersek. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonrası Türkiye Cumhuriyeti’mizi yokluklar içinde var eden asil milletimiz ve başta M. Kemal Atatürk ve ona inanan ve onunla çalışan herkesin ittifak ettiği hususların başında bilime fene dayalı eğitim öğretimin ülkemizin batı dünyasının eriştiği medeniyet ve ilim çağına erişmek hatta onu aşmak gereğinin kabul edilmesidir. İlk okula başladığım 1945'ten bu yana okumayı seven, yirmi kadar kitap yazmış biri olarak, o zamandan şimdiye geçen bu bağlamda ülkemizdeki o tarihlerden bu güne çok yol alındığı yadsınamaz. Ancak o ilk yıllarda Ata'mızın verdiği yönlendirme, impulslarla ilkokul, ortaokul, lise hocalarımızın mefkure sahibi ve çok iyi eğitilmiş insanlar olduklarını gayet iyi anımsıyorum. Bazı hocalarımız `takıldığınız yerde bana, eve kadar gelebilirsiniz' derlerdi..
Türkiye’mizi, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak için, bilimin rehberliği de ilerleyecektir. Başkası yoktur (il n'y a autre solution, circonstance..)
Bu güzel ülkeyi parçalanıp yok olmaktan kurtaran Cumhuriyet’i kuran Atatürk'ümüzün şu görüş ve emri de asla yabana atılamaz: "Eğitimdir ki bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüce bir sosyal toplum halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder." Yani eğitime gereği ve yeterince önem ve yer verilmezse maazallah devletimiz yıkılır gider diye anlamak lazım.
Gutenberg'in 1448'lerden itibaren geliştirip uygulama alanına koyduğu matbaanın keşfi, insanlık tarihinin okuma- yazma eğitim kapsamındaki büyük ve müthiş olaydır. Matbaanın icadından sonra Avrupa ülkeleri bu sayede rönesansı, reformları başarmış ve ileri gitmişlerdir. Bizde yani Osmanlı’da ise 19.asrın ortalarında basın yayın ve matbaacılık gelişmeye başladı ki çok gecikmiştir. Asıl büyük ve yaygın eğitim öğretim rahmetli Ata'mızın öngörü ve yönlemeleriyle "köy okulları" ve "köy enstitüleriyle" vücut bulmuştur.. Köy okulları 1926’da çıkan 789 sayılı yasa ile Maarif Teşkilatı Yasası’nda bu okullar köy gündüz ve köy yatılı okulları olarak saptandı. Sonradan bazı düzenlemeler yapıldı.. Köy enstitüleri (toplam 21 adet) ise, köy okullarına öğretmen ve eğitmen yetiştirmek, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmek (bazı meslek alanlarında eğitim öğretim amaçlı örneğin marangozluk, demircilik, tesviye vd.) üzere 1940'ta çıkarılan yasa ile tesis edildi.. M. K. ATATÜRK'ümüzün "Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” Uyarısı hayatidir.