Beğendiğim paylaşımlar…

YAYINLAMA: 13 Aralık 2020 / 18.56 | GÜNCELLEME: 13 Aralık 2020 / 18.56

Aşağıdaki yazıları çok beğendiğim için internet paylaşımlarından aldım.

 " 0 " DEĞİL " 2 "

Rusya’da en yüksek not 5 iken, bir çocuğun boş kağıt verse bile alabileceği en düşük not 2 imiş. Bu uygulamadan yeni haberdar olan biri şaşkınlıkla Moskova Üniversitesi’ndeki Dr. Theoder Medraev’e sormuş: “ Boş kağıt veren bir öğrenciye neden 0  yerine 2 veriyoruz, niye öğrencilere adil davranmıyoruz?” diye.

Medraev; bu soruyu:” her sabah saat 7 de soğuk havalarda bile kalkıp okula gelen, tüm dersleri takip eden, toplu taşıma ile sınava saatinde yetişen ve soruları cevaplayamasa bile en azından sınava giren, başka bir hayat yaşayabilecekken okumayı seçen birine nasıl “0” verebiliriz?” diyerek cevaplamış.

“Biz” demiş, “sadece sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor diye hiçbir öğrenciye “0” veremeyiz. En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı göstermeliyiz.”

Düşündüm doğduğumuz andan beri küçüklü büyüklü ne kadar farklı sınavlarla karşı karşıya kaldığımızı, zaman zaman aldığımız “0” lar nedeniyle nelerden vazgeçtiğimizi, vazgeçişler nedeniyle asla keşfedilmeyecek potansiyelleri...

Düşününce paylaşmak istedim yıkmanın en kolay iş olduğunu, asıl zor olanın yapıcı yaklaşarak ilmek ilmek yol almak olduğunu. Hakkınız yense de, “0” alsanız da hayatın önünüze getirdiği sınavlarınızda bilin ki asıl hak ettiğiniz notunuz en az “2”. Ve ilkinde başarısız da olsanız deniyor olmak bile bir başarı...

Arkadaşlar...

 “Yıllar önce, evlendikten sonra babamı bir ziyaretim sırasında, sıcak ve nemli bir günde bir kanepede oturuyor ve soğuk meyve suyunu yudumluyordu.

Yetişkin hayatından, evlilikten, sorumluluklardan ve yükümlülüklerden bahsederken, babam bardağındaki buz küplerini düşünceli bir şekilde karıştırdı ve bana net ve ağırbaşlı bir bakış attı.

*"Arkadaşlarını asla unutma"* diye önerdi, “onlar yaşlandıkça daha da önem kazanacaklar...

Aileni ve sahip olduğun çocukları ne kadar sevdiğine bakmaksızın, her zaman arkadaşlara ihtiyacın olacak. Onlarla zaman zaman dışarı çıkmayı, onlarla aktiviteler yapmayı, onları aramayı unutma...

"Ne garip bir tavsiye!" diye düşündüm. "Evliler dünyasına yeni girdim, yetişkin biriyim ve kesinlikle karım ve başlayacağımız aile hayatımız, hayatıma anlam katmak için gereken tek şey olacak."

Yine de ona itaat ettim; arkadaşlarımla iletişimde kaldım ve her yıl sayılarını arttırdım. Yıllar sonra, babamın neyi anlatmaya çalıştığının farkına vardım!

Zaman ve doğa, bir insanın üzerinde tasarımlarını ve gizemlerini yürüttüğü kadar, arkadaşlar da onun hayatının vazgeçilmezleridir.

50 yıllık ömrümden sonra, öğrendiklerim şunlar:

Zaman geçer.

Hayat devam eder.

Mesafeler artar.

Çocuklar büyürler ve bağımsız olurlar ve ebeveynlerin kalbi kırılsa da, genellikle onlardan ayrılırlar.

İşler gelir ve gider.

Hayaller, arzular, ilgi alanları, seks zayıflar.

Ebeveynler ölür...

Meslektaşlar yapılan iyilikleri unutur.

Rekabetler biter.

Ancak, *ne kadar uzak olurlarsa olsunlar gerçek arkadaşlar her zaman oradadır.*

Bir arkadaş, hiçbir zaman, bir ihtiyacın karşılanmasından daha uzak değildir; yardım etmek için elini uzatır, kollarını açar veya yaşamınız için iyi dileklerle sizi bekler.

HAYAT denen bu maceraya başladığımızda, önümüzde bizleri bekleyen şaşırtıcı mutlulukları ve üzüntüleri bilmiyorduk.

Birbirimize ne kadar ihtiyacımız olacağını bilmiyorduk.

 

*Ailenizi sevin, çocuklarınıza iyi bakın, ama bir grup iyi arkadaş edinin.”

Beğendiğim paylaşımlar…