Taassup-bağnazlık

YAYINLAMA: 22 Aralık 2020 / 19.05 | GÜNCELLEME: 22 Aralık 2020 / 19.05

İslam Ansiklopedisi taassup kelimesini, son derece objektif bir bakış açısıyla ele almış ve “kendi soyuna yardım etmek, körü körüne bağlanmak”, “herhangi bir tarafa bağlılıktan dolayı, delili apaçık ortaya konduğunda bile, gerçeği kabul etmeme”, “din, düşünce, siyaset, milliyet gibi birçok alanda koyu bir muhafazakârlık, değişik anlayışları aşağılayıp yok etme eğilimi, farklılıklara karşı katı bir hoşgörüsüzlük” şeklinde çok keskin ifadelerle tanımlamıştır.

Batı dillerinde “fanatizm” , Türkçe’de ise “bağnazlık” olarak da ifade edilir bu kelime.

Arapça’da bir kelimenin önüne -mu, -mü eki geldiğinde bir kişiyi işaret eder. Yani taassup içerisinde olan kişi demektir.

Taassubu en çok eleştiren İslâm âlimlerinden biri de Gazzâlî’dir. Gazzâlî’ye göre “bir sözü, söyleyene göre değil gerçek olup olmadığına bakarak değerlendirmek” gerekir

Gazzâlî, insanların bir yandan, hak mezhebin bir olduğunu söylerken diğer yandan kendi ataları, hocaları veya beldelerinin mezhebine taassupla sarıldıklarını belirttikten sonra şöyle der: “Mezheplere yönelmeyi bırakıp gerçeği düşünce yoluyla kendin bul ki sana ait bir görüşün olsun. Kılavuzunun koluna takılıp giden kör gibi olma!.. Kurtuluş bağımsızlıktadır ... Yalnız kuşkular insanı gerçeğe götürür, çünkü şüphe etmeyen gerçeği göremez.”

Gazzâlî’nin kendisi için de, sosyologlar ve felsefeciler arasında “mutaassub” olduğu eleştirisi bugün dahi yapılmaktadır. Hatta Gazzâlî, bir başka İslam filozofu İbn-i Sina’yı ve Farabi’yi , “düşüncelerinden” dolayı eleştirmiş, eleştirinin de ötesine geçerek onları  “tekfir(kafir)” ilan etmiştir. Bu paradoksu da buraya not düşelim.

Atatürk de, “Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazımdır " diyerek taassubu ile cahilliği birbiriyle ilişkili bir kavram olarak tanımlar.

Bağnazlık çeşitlerini saymakla bitiremeyiz: Kişi taassubu, parti taassubu, şehir, ülke, kavim, millet, takım, din, meslek, grup taassubu bunların en belirgin olanlarıdır.

Taassup içerisinde olanın gözü başka hiçbir şeyi görmez:

Sözgelimi, kendi partisi ve kendi lideri asla hata yapmaz.

Sadece kendi dini inancı doğrudur, bu inanç asla sorgulanamaz, hata içermez, diğer din ve inanışları asla kabul etmez. Onları küçümser, içten içe alay eder. Başkalarının söylediklerinin doğruluk ve yanlışlıklarını dinlemek bile yoktur, inanç dünyasında..

Mesela, kendi memleketi en öncelikli tercih sebebidir. Karar alma noktasında öncelik sebeplerinin başında “memleket” ayrımı gelir.

Mutaassub kişi, aklını kullanmaz, kuşku ile davranmaz, sorgulamaz, aksini düşünmez. Tam bir teslimiyet duygusu içerisindedir. Çünkü bilir ki, aksini yaparsa, “kendi mahallesinden kovulma” riski vardır.

Eleştirmez mutaassup. Çünkü eleştirdiği zaman, aidiyet içerisinde bulunduğu “kabile”nin fertleri ve karar vericileri tarafından kendisi hakkında “gereken” in yapılacağını bilir. (bu arada, asabbiyet de yine aynı köklerden türemiştir. Kabile (aşiret) sisteminde de asabiyet şarttır. Bunu da buraya not düşelim).

Bütün delilleri ve belgeleri ile bağlılık içerisinde olduğu sistemin yanlışlarını ortaya koysanız, hatta kendi gözüyle bile görse, bağlı olduğu düşünceden asla vazgeçiremezsiniz onu. Sunduğunuz her şeye karşın vereceği cevap şu olacaktır: “Evet bunlar olabilir ama bunun mutlaka bir açıklaması vardır. Ben ona ve o düşünceye inanıyorum. O asla yanlış yapmaz, yanlış söylemez.”

Çağımızın ve özellikle ülkemizin en büyük sorunu belki de taassup’tur.

Kurtuluşumuz da ancak “akıl” ile olur.

Taassup-bağnazlık