Milyoner fıkrası

YAYINLAMA: 24 Ocak 2021 / 16.58 | GÜNCELLEME: 24 Ocak 2021 / 16.58

Hoşuma giden ve düşündüren iki fıkrayı sizlerle paylaşmak istedim.

Manhattan’da bulunan büyük bankalardan birinin CEO’su her sabah köşedeki ayakkabı boyacısına gider, pabuçlarını boyatıp, parlattırırdı.

CEO, ayakkabı boyacısının ona sunduğu kollu sandalyede oturur, boyacı ayakkabısını parlatırken Wall Street Journal’ı okurdu.

Bir sabah ayakkabı boyanması sırasında boyacı CEO’ya sordu: “Borsadaki durum nedir?”

CEO, mağrur bir şekilde cevap verdi: “Borsa ile neden ilgileniyorsun?”

“Sizin bankanızda bir milyon dolarım var, onu kârlı olacak şekilde borsada değerlendirmek istiyorum” dedi boyacı.

CEO, “İsmin nedir?” dedi

 “Fred Smith” dedi boyacı.

CEO, bankaya geldi ve yardımcısına Fred Smith isimli bir müşterileri olup olmadığını sordu. Yardımcısı “evet bu isimde saygın bir müşterimiz var, hesabında da bir milyon dolar bulunuyor” diye cevapladı soruyu.

CEO, hemen dışarı çıkıp, köşedeki ayakkabı boyacısına ulaştı: “Mr. Smith, lütfen bankamızın önümüzde Pazartesi günü yapılacak yönetim kurulu toplantısına teşrif etmenizi rica ediyorum. Bize, hayatınızı anlatın lütfen, eminim sizden öğreneceğimiz çok şey vardır.”

Yönetim kurulu toplantısında CEO, ayakkabı boyacısını şöyle tanıttı: “Eminim hepiniz Mr. Smith’i biliyorsunuz. Kendisi ayakkabılarımızı boyar, parlatır. Aynı zamanda bankamızın saygın bir müşterisidir, hesabında bir milyon dolar bulunmaktadır. Mr. Smith’i bize hayat hikayesini anlatması için davet ettim, eminim ondan öğreneceğimiz çok şey vardır.

Mr. Smith anlatmaya başladı:

“Bu ülkeye 50 sene evvel Avrupa’dan göçmen olarak geldim, ismimi telaffuz etmek çok zordu. Gemiden indiğimde cebimde bir kuruş yoktu. Önce ismimi Smith olarak değiştirdim. Karnım açtı ve çok yorgundum. Etrafta iş aramaya başladım, ama çalışabileceğim bir iş bulamadım. Gezinirken yerde para buldum. O paraya bir elma aldım. Önümde iki seçenek vardı: Elmayı yiyerek açlığımı bastırabilirdim ya da ticarete başlayabilirdim. Elimdeki elmayı iki dolara satıp, iki elma daha aldım. Bu şekilde daha fazla elma alarak ticarete başladım. Elimde dolar birikince, kullanılmış fırça, ayakkabı cilası gibi eşyalar aldım ve ayakkabı boyamaya başladım. Kendi zevkim için hiç para harcamıyor, elbise filan almıyordum. Bir parça ekmek ve peynir alıyor, hayatta kalacak kadar yiyordum. Bu şekilde kuruş kuruş para biriktirip, yeni ayakkabı fırçaları aldım ve müşteri portföyümü genişlettim. Bu arada münzevi bir hayat yaşıyor ve kuruş kuruş para biriktiriyordum. Bir süre sonra kollu bir sandalye aldım ki müşterilerim ayakkabıları boyandığı sırada rahat rahat oturabilsinler. Kollu sandalyenin müşteri sayımın artmasında çok faydası oldu. Yaşama zevkim için hiç para harcamıyor, habire kuruş kuruş biriktiriyordum. Bir kaç sene önce, bugünkü iş yaptığım köşede ayakkabı boyayan arkadaş emekli oldu ve benim de param olduğu için onun yerini ve tezgahını alabildim.

Sonuca gelirsek, üç ay önce Şikago’da yaşayan kız kardeşim öldü. Kendisi fahişelik yapıyordu ve bana bir milyon dolar bıraktı!”

 

Kudüs fıkrası

Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlıca bir Musevî’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş.

Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş.

İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:

-Kendinizi tanıtır mısınız?

-Adım David, Polonyalıyım.Yaşım 65. Smalla'da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv'de bir çiçek serasında çalışıyor...

-Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.

-Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradana yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.

-Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?

-İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.

Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:

-40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?

Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevî; sonra bezgin bir sesle yanıtlamış:

-Vallahi artık bilemiyorum demiş. İçimde, sanki gerçekten duvara konuşuyormuşum gibi bir his var.

Milyoner fıkrası