İnsanın anavatanı, çocukluğunun geçtiği yerdir

YAYINLAMA: 28 Şubat 2021 / 20.12 | GÜNCELLEME: 28 Şubat 2021 / 20.12

Bir kenti, bir kasabayı, bir yöreyi ya da bir köyü sevmek için orada doğmak gerekli mi diye bir soru sormak istiyorum.  Brezilyalı yazar Jorge Amado, “İnsanın anavatanı çocukluğunun geçtiği yerdir” diyor ve doğru söylüyor. Size bunları Ayşe Nur Yılmazer’i anlatmak için yazdım. O,  Gaziantep’te doğmadı. İnegöl’de doğdu. Babası doktordu, Gaziantep’e tayinle gelmişti. Ayşe, Gaziantep’te büyüdü, okula gitti, üniversite bitirdi, evlendi, çocuk sahibi oldu. İşini Gaziantep’te kurdu. Her şey yolunda giderken, 1980 öncesi, babası, bugüne kadar halen aydınlatılmayan bir suikaste kurban gitti. Dr. Rauf Yılmazer öldürülünce büyüdüğü şehirde kalma isteği misliyle arttı. Hem kendi düşlerini, hem de babasının isteklerini gerçekleştirmek için Gaziantep’te yaşamaya devam etmeyi babasından kendisine kalan miras olarak benimsedi.

Dr. Rauf Yılmazer, Gaziantep’e tayinle geldiğinden itibaren babam Osman Tuzcu ile çok yakın dost olmuştu. Rauf Bey, öldürülünceye kadar, senelerce Sabah Gazetesi’nde yazılar yazdı.Yaptığı ameliyatları çok iyi izah eder, akılda kalacak tıbbi tavsiyelerde bulunurdu. Tedavi ettiği hastalarla yakın ilişkisini devam ettiren, onları ameliyat sonrası da arayıp soran nadir hekimlerden biriydi. Cinayeti kimin ne için işlediği hiçbir zaman bilinmedi ve faili meçhul olarak kaldı. Ne acıdır ki, öldürüldüğü yer, senelerce uğraşıp açılmasına vesile olduğu belediyenin sağlık ocağının önü idi.

-Babanın görevi gereği Gaziantep'e gelmiş ve şehri vatan olarak benimseyen biri olman neye dayanıyor?

Babamın öldürülmeden önce Sabah Gazetesi’nde çıkan son yazısı: “Gaziantepli olmanın onuru ve yükümlülükleri” idi. Orada müthiş bir Gaziantep sevdasıyla, her çağdaş insanın yaşadığı kente borcu olduğunu anlatıyordu. O beni gerçekten çok etkilemişti. Babam ayrıca, her çağdaş insanın 8 ayrı sivil toplum örgütünde görev alması gerektiğini söylerdi. Ben bunu bir vasiyet olarak kabul ettim. Bıraktığı yerden bayrağı devralmak istedim.

-Bana Dr. Rauf Yılmazer’in Gaziantep’e tayininden önceki görev yerlerini kısaca anlatır mısın?

-Babam Ankara Numune’de başarılı cerrahi asistanmış. Kadro olmadığından, bekleme süresini kısaltmak için kendisine yardımcı olmasını istediği hukuk müşaviri, yardım edeceğine kadronun açıldığını öğrenince, babamı, İnegöl Devlet Hastanesi’ne, orada görev yapan kardeşini ise babamın atanmak istediği göreve getirmiş.

Haddinden fazla halkçı bir doktordu. Bu nedenle Gaziantep’te görev yaparken Tunceli’ye sürüldü. Bu sefer o görevi kabul etmedi. Serbest hekim olarak çalıştı. 6.6.1966’da Yılmazer Hastanesi’ni açtılar.

- Turizm tahsili görmedin, ama sen Gaziantep’teki ilk seyahat acentasını açan başarılı bir turizmcisin, hatta pandemi döneminde çektiğiniz sıkıntıları televizyon ekranlarına getirmeyi bile başardın. Sahi sen üniversitede ne okumuştun?

Gaziantep Koleji’ni birincilikle bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi’nin İşletme Yönetimi bölümünü kazandım. Abdulkadir Ateş hocamdı. Ve benim mezuniyet tezim Ankara’daki konaklama tesislerinin pazarlama faaliyetleri idi. Ankara’daki oteller haftanın 6 günü dolu olup, Pazar günü çalışmazdı. Nefes almak istedikleri için pazarlama faaliyeti yapmak istemiyorlardı. Tezimde Ankara’daki otellerin pazarlama faaliyetleri olmadığını kanıtlamış oldum ve o zaman tezimin sonucu hayretle karşılanmıştı.

Tezden sonra turizmle çok ilgilendim.  Babamın gezme merakı, annemin Turizm Derneği Başkanı olması, turizme profesyonel olarak bakmama neden oldu.

Ayşe Nur Yılmazer ile yıllar öncesine ait bir hatıra

-Pandemi nedeniyle en fazla sarsılan sektörlerden biri turizm sektörü. Nitekim sorunlarınızı kamuoyuna duyurmak için yoğun çaba sarfediyorsun. Mücadeleci bir yapın var, her işinde böyle misin, hiç vazgeçmez misin?

Vazgeçmenin kötülük olacağını düşünüyorum. Hatta biraz daha ileri gidip, vatan hainliği olacağını düşünüyorum.

Bir kere ahlaki anlamda başladığın işi bitirmen gerekiyor. Bir de içtenliklikle toplumsal bir sorun rahatsız ediyorsa, o sorunu çözmek vatandaşlık görevidir. O yüzden de sonuç alıncaya kadar uğraşmak gerektiğini düşünüyorum.

-Zaman zaman seninle değişik konu ve alanlarda sohbet ediyoruz. Senin hiç kimseden nefret etmediğini görüyorum. Bunu nasıl başarıyorsun?

Ruhumu rahatlatmak için kimseye kızmıyorum! Nefret beni yoruyor, sevmek daha kolay geliyor. Cephe açmayı sevmiyorum. Nefret edince, yapılan kötülükleri tek tek hatırlamak ve hatta kalıcılığını sağlamak için büyütmek gerekiyor. Ben vaktimi ve enerjimi daha değerli işlere ayırıyorum.

ayşe nur yılmazer

-Türkiye siyasetinde, kadının mevcut konumunu nasıl değerlendriyorsun? Zira senin de bir politik deneyimin var. Bu süreçte önünü kesmek isteyenler oldu mu? Ya da erkek olsaydım, bazı şeyleri daha iyi yapabilirdim diyor musun?

Özellikle Güneydoğu’da donanımlı bir kadın olmak çok büyük bir avantaj. Ancak siyaset alanında bu dezavantaja evrilir. Çalışan kadının Güneydoğu toplumunda kredisi vardır. Çoğu işinizi, kadın olduğunuz için daha kolay sonuçlandırırsınız. Yeter ki dürüst olun. Ama siyasette kadın bazı önyargılar nedeniyle sadece çok küçük ve önemsiz görevlerde yer alabiliyor. En fazla belediye meclis üyesi olabiliyorsunuz. Kendi çabanızla, yani atanmadan belediye başkanı ya da milletvekili olmanız mümkün değil.

Size bir anektot anlatayım: Sosyal demokrat kişiliği ile ön plana çıkan, donanımlı biri olan

rahmetli Esat Kaya Turgay, belediye meclis üyesi olduğumda, bir önerim üzerine ben ayalla* konuşmayı sevmem dedi. Hırs yaptım. Dostluğumu ilerlettim. Hatta o kadar yakın dost olmuştuk ki haftada iki kere benim ofisime gelirdi, sohbet ederdik.

En demokrat insanda bile siyasete deyince işler tersine dönebiliyor. Siyasette ciddi iki yüzlülük var. Evet, erkek olsaydım, kesin bakan olurdum.

 

*Ayal: Kadın, zevce

Ayşe Nur Yılmazer’in basılmasına vesile olduğu kitaplar:

Ölümünün 11. Yılında makaleleriyle Op. Dr. Rauf Yılmazer

Gaziantep’ten kesitler Cemil Cahit Güzelbey

Bir demet kuru çiçek Nurel Taner

Gaziantep Savunması Ayşe Nur Yılmazer

Müzecilik Nedir? Rifat Ergeç

Ayrıca basılmasına sponsor olduğu kitaplar da bulunuyor.

Bir de yeni yıl hediyesi olarak çok büyük bir bütçe ayırıp Antep Ağzı kitabını dağıtmıştım, şimdi onu hatırladım. İnsanların ciddi bir bölümü hiç mutlu olmamıştı. “Eşantiyon çakmak yok mu bu sene?” diye sormuşlardı. Yıkılmıştım.

İnsanın anavatanı, çocukluğunun geçtiği yerdir