Ressam Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu, 60 seneden beri sokak sokak Antep’in resimlerini yapıyor

YAYINLAMA: 14 Mart 2021 / 17.49 | GÜNCELLEME: 16 Mart 2021 / 01.39

Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu Gaziantepli, resimlerini çok sevdiğim bir ressam. Zaman zaman konuşuruz. Bu sefer de onunla sohbetimi röportaj gibi yazayım istedim.

Kaybolan mesleklerle ilgi araştırma yapıp, tablolar yaratmak nereden aklınıza geldi?

-Çocukluğumdan beri çalışan biriyim. Kaybolan meslekleri icra edenleri tanıma, hatta beraber çalışma şansım olmuştu. Ben yetişirken Antep’te gelenekti, erkek çocukları sokakta oynatmazlardı, hayta olur bir işe yaramaz diye. Çocuklarını çırak olarak bir ustanın yanına verirlerdi. Çocuklar, okula gitseler dahi boş zamanlarında çıraklığa devam ederdi. Anlayacağınız, çocuk okuyamazsa meslek sahibi olsun diyedir. Aslında ilk çıraklığımı alaca tezgahı olan evimizde yaptım. Annem evde alaca dokurdu. 1940’lı, 50’li yıllarda her üç Antep evinin birinde  çekmeli tezgah vardı. Antep’te alaca ve kutnu dokumak çok yaygın bir işti. Hatırlarsanız Antep’te caddelerde dut ağaçları vardı, ipek böceğinden ipek üretilirdi.

birinci sayfaya

-İpek üretimiyle kutnunun ne ilgisi var?

Kutnunun çözgüsü ipek, atkısı pamukludur. Mekiğin üzerindeki iplik pamukludur. Hatta bu nedenle Antebin kutnu dokuması saray kutnu kumaşı diye geçer. 1965 yılı olabilir, motorlu tezgaha geçtiler. Ama kutnu kumaşı mutlaka elde dokunur, motorluda dokunmazdı. Yakın tarihe kadar Kasım Usta, kutnu kumaşını elde dokuyordu.

12 8

-Ben de hatırlıyorum, herkes çocuğunu bir ustanın yanına verirdi. Hatta, ona şeert denir değil mi?

-Çocuğunu iyi bir ustanın yayına verebilen aile şanslı sayılırdı. Usta, bir baba, bir öğretmen gibiydi. Hatta, “Ustasının tokadını yemeyen adam olmaz” derlerdi. Nitekim ben de ustamdan yediğim bir tokatla bütün anahtarların adını ve numaralarını öğrenmiştim. Lise çağında da çırak olarak çalıştım ve bugün halen çıraklık yapmamın hayatımda çok etkin rol oynadığını düşünürüm.

-En uzun çıraklık döneminizi dokumacılık alanında yaptınız anladığım kadarıyla. Bahsettiğiniz dokumacılar şehrin neresindeydi?  

-En çok Direkçi Pazarı’ndaydı, Uzun Çarşı’da, Şehreküstü'de vardı, bir de Millet Hanı’nda vardı. Ben İlkokulda iken Gaziantep’te 97 bin 500 nüfus yaşardı.

10

-Mehmet Ali Bey, size aykırı bir soru sormak istiyorum. Bir yerlerde okumuştum. Çıraklığa gönderilen erkek çocukların anneleri, fanilalarını külotlarına teyellerlermiş, tecavüze uğramasın diye, hiç böyle bir olayla karşılaştınız ya da duydunuz mu?

-(Mehmet Ali Bey, bu soruya çok tepki duydu) ve dedi ki: “Hiç duymadım ve karşılaşmadım. Ustamız bizim babamızdı. Çıraklık yaptığım yer aile ortamı gibiydi.

3 4 

-Çıraklığınızdan aklınızda kalan başka neler var?

Cumartesi günleri öğleden sonra, temizlik yapılırdı. Temizlik bitince ustayı bekler haftalık ücretimizi alırdık. Dükkan temizliği sırasında dükkanın çeşitli yerlerinde bozuk para bulurduk. Ben bulduğum paraları ustama verdim. Eve dönüşümde olayı anneme anlatınca, “Ustana verdin değil mi? Eve getirmedin...” dedi.  Meğer usta paraları özellikle koyarmış sağa sola... Çırak çocuk paraları alıp cebine koyarsa, ona “artık sen işe gelme” denirmiş. Yâni hırsızlık yapan çırak çalıştırılmazmış.

Bu konuya bir iki ilave yapayım: Dükkanı çıraklar temizlerdi. Ayrıca herhangi bir tezgah bozulursa, ustamız bozulan tezgahı tamir ederdi. Bugünkü gibi bir işyerine ustanın haricinde servis elemanı gelmezdi. Ustalar hem patron, hem tamirciydi. Tabii makinalar da çok komplike değildi.

  1. Dünya Savaşı’ndan kalan bir motorlu dokuma tezgahını Osman Yürekli Almanya’dan getirmişti. Bu tezgah o zamana kadar gördüğüm en büyük tezgahtı. Sadece mekiğinin ağırlığı 5 kilo idi. Bu tezgahlarda önce elde dokunan Antep kilimini dokudular. En olarak da el tezgahlarının iki misliydi. Bu kilimler çok tuttu ve “tüysüz Antep halısı” olarak isimlendirildi.

1

-Mehmet Ali Bey, sizi tebrik ederim. Bende kitaplarınız var, zaman zaman açıp tablolarınızı seyrederim. Kitaplarınızı satın alma şansı olmayanlar mükemmel dizayn ettiğiniz web sayfanızdan rahatlıkla yazdıklarınızı okuyabilir, tablolarınızı görebilirler. Özellikle kaybolan meslekler hakkında araştırma yapanlar için mükemmel bir kaynak, ansiklopedi gibi... Tablolardan da anlıyorum ki iyi bir gözlemcisiniz. O şahane tabloları nasıl yaptınız?

-Gaziantep’te çıraklık yaparak büyürken girip çıkmadığım çok az meslek dalı vardır. Bir taraftan çalışırken, diğer taraftan gözlerdim ustalarımı. Sonraki yıllarda 1960’larda ebe hemşire olan küçük bacım bana Yashika marka bir fotoğraf makinesi aldı ve o tarihten beri fotoğraf çekmeye başladım. Halen 3 takım Nikon fotoğraf makinem var. Meslek icra eden ustaların resimlerini yapmak için onları çalışırken fotoğraflıyordum. Ayrıca videoya çekiyordum. Hatta bu mesleklerden biriktirdiğim 200’e yakın araç gereç de bulunuyor. Fotoğraf, video ve araç gereçler sayesinde, ustaları istediğim gibi gerçek niteliklerinde resmedebildim.

Bu soruya bir ilave daha yapayım: Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa ve diğerleri de fotoğraftan yararlanmışlardır. Fotoğraf sayesinde ustanın anatomisini doğru yapabildim.  İnsanın giysisini değiştirebilirsiniz. Başka unsurları da değiştirebilirsiniz. Ama dediğim gibi fotoğraf sayesinde resim gerçek değerlerine oturur. Ayrıca, ben iyi bir fotoğrafçıyım. Zaten spor fotoğrafı dalında 9 ödülüm bulunuyor. Foto muhabirleri benim yarışmalara girmemi istemezlerdi. Şunu anlatmak istiyorum, resim yapar gibi fotoğraf çekerim.

-Kitabınızda resim öğretmeniniz Nevzat Arı’dan sitayişle bahsetmişsiniz. Nevzat Hanım nereliydi?

Nevzat Arı, Kilisliydi. Evinde yemek yaparken bana resim dersi verirdi. Masanın üzerine, çiçekler veya meyveler koyar, onların resimlerini yapmamı isterdi. Ben yaparken, yanıma gelir, eksik veya yanlışlarımı anlatarak düzeltirdi.

-Kitabınızda Bedri Rahmi’den de bahsetmişsiniz. “Bir hamalın resmini yaparken, o yükün altında nasıl ezildiğini hissetmezseniz, o resmi yapamazsınız” mealinde bir cümle okumuş ve çok etkilenmiştim.

Bedri Rahmi’nin atölyesi bizimkinin altındaydı. Hoca ile muhabbetimiz iyiydi. Aslında hoca edebiyatçıydı, ancak genç Cumhuriyet onu ressam olsun diye Paris’e göndermişti. Zaman zaman onun edebiyatı resme tercih edebileceğini düşünürdüm.

-Resimlerinizde benim görür görmez tanıyacağım karakteriniz nasıl oluştu?

-Yaşadığım coğrafyanın renkleri, o yörenin motifleri ve insan tiplemeleri yansıyor resimlerime..

Karadeniz köylerinden birinde doğup büyüseydim, peyzaj ressamı olurdum. Örneğin Bedri Rahmi Trabzonludur. Nedret Sekban da Karadenizlidir.

Ben akademiye geldiğimde 24 yaşındaydım. Benim çizgim, renklerim ve biçimim oluşmuştu zaten. Hoca ile çok takıştım. Asistanına Neşe Erdok, “bırak, ne hali varsa görsün” demiş. 20 üzerinden 18 ile mezun oldum. Zaten akademiye de birincilikle girmiştim. Öğrenciliğimde hocanın dayatmasıyla yaptığım resimlere bakınca, “bunları ben mi yapmışım?” diyorum. Aslında tualle aranıza kimse giremez!

11

Bizdeki resim, müzik, beden eğitimi yöntemleri yanlıştır! Ben öğrenciyken beden eğitimi dersinde amuda kalkamazdım, başım dönerdi, o nedenle bütünlemeye kalmıştım. Her çocuktan iyi resim yapmasını beklemek, onu resimden nefret ettirebilir. Aynı şekilde melodi söyleyemeyen çocuğa da okulda “git, hamam kapısında kil sat” derlerdi.

5 7 

Bence kabiliyeti olmayanlara bu dersler teorik olarak verilmeli. Bir çocuğa resim sanatı nedir öğretilirse, merak eder ve galeri gezmeyi arzular. Bakınız, gelen turistlerin hepsi sanat eserlerinin sergilendiği galerilerin önünde kuyruk oluyorlar değil mi? Aynı şekilde Avrupa’da tüm resim müzelerinin, galerilerinin önleri içeri girmek isteyen sıraya girmiş insanlarla dolu.

9  

Mehmet Ali Bey, çok teşekkür ederim. Sizinle konuştuğum her seferde yeni şeyler öğreniyorum. Gerçekten, yaşadığınız coğrafya yaptığınız resimde de, pişirdiğiniz yemekte de müzikte de çok etken. Sizinle konuşurken kullandığınız renkler gözümün önüne geldi. Ne kadar Güneydoğu kokuyor, belki de onun için çok seviyorum resimlerinizi.

2

Ressam Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu, 60 seneden beri sokak sokak Antep’in resimlerini yapıyor