Tomarza 7 (Farklı yaştaki ineklere verilen isimler)

YAYINLAMA: 05 Eylül 2021 / 17.48 | GÜNCELLEME: 05 Eylül 2021 / 17.48

Tomarza’nın etrafındaki köylerde 4 mahalle vardı. Bu mahallelerde vergi için sayım yapıldı. Çifte sürülebilen eke öküzler sayıldı. Eke öküzler sayılmadan 15 binden fazla tosun, mözü ve yavru sayısı tesbit edildi. “Eke” deyimi çalışkan ve tecrübeli gelinler için de kullanırlardı.

Öküzlerin yerel isimleri: Eke öküz; tecrübeli ve tosun çağını tamamlamış olanlar için; tosun, 2 yaşındaki öküzdür. Boyunduruk için kullanılırlar, çünkü çok hareketli oldukları çağı geçirmişlerdir. İyi erkek çocuklarına da “tosun” denilirdi. Torun tosun, 2 yaşındaki mözüdür. Zaman zaman boyunduruğun somununu kırıp kaçsa da, boyunduruğa alıştırılırlardı. O nedenle cahil gelinlere de “torun tosun” denilirdi. Tosga: Bunlar mözü idiler ve büyümedikleri için gerekli değillerdi. Bu nedenle 15 yaşında artık büyümeyen bir kıza da “tosga” denilirdi.

sabana koşulmuş inek

Öküzler sabanı ve kağnıyı rahatça çekebilirlerdi. Çiftçi onlara “hoh hoh hoh” dediği zaman hareket ederler, “hooo hooo” dediği zaman dururlardı. Öküzü kağnıya veya sabana bir ağaç veya demir parçası bağlardı. Bu demir, bir kanca ile boyunduruğa bağlanırdı. Öküzü boyunduruğa bağlamak, çözmek ve her türlü hareketi sağlamak için tatlı ve yumuşak olmalıydınız.

Çiftlik hayatında en önemli hayvan öküzdü, sonra inek gelirdi. İneğin de sayılamayacak kadar çok avantajları vardı. Çiftçiler için gelinleri de çok önemliydi. Çalışkan elleri, çiftlikte ve harman da çok işe yarardı. İnekler toprağın “damızlık” denilen çalışanlarıydılar. Senede bir kere doğururlar ve ağıllar buzağılarla dolardı. Aynı şekilde evin gelinleri de bir kez doğururlar ve beşikler dolardı. Birçok çiftçinin inekleri onlarca yıl yaşar ve çiftçiler onlarla gurur duyarlardı. Özellikle de evlerinde doğup yetişen inek ve öküzleri pek severlerdi. İnek ve öküzler ayrılırdı. İnekler gendikle birbirlerine bağlanırdı. Gendikler meşeden, ısıtılarak yapılırdı. Isıtılmış meşe yarım daire şeklinde bükülürdü. Alt kısmında bir parça deri olurdu. Gendiği ineğin boynuna asarlardı. Evdeki gelin ve kızların favori öküz ve inekleri, hatta düveleri vardı. Bazıları, açık renkli olur, bazılarının gözleri veya bakışları farklı olur; bazıları ise verdikleri süt miktarına göre ayrılırdı. En fazla koyu kırmızı renk inek istenirdi, çünkü bol süt verirdi. Koyu kırmızı olan ineklerin kötü bir adeti de vardı: İneği sağan evin keyvanı işini bitirince sütün sağıldığı galhanı inek tekmelerdi, bu şekilde süt etrafa dökülür, saçılırdı. Birisi, aniden kötü bir hareket yaparsa, “bizim kırmızı inek gibi, süt dolu kovayı devirdi” derlerdi.

Siyah inekler, evin bereketiydiler. Çünkü her sene yavruları olduğu için çok da süt verirlerdi. İnekler evin keyvanı ve gelinleri tarafından sağılırdı. Yeni gelinlere süt sağdırılmazdı. Evin gelin ve kızları ineklerin yattıkları ahırları temizler ve kaşağılarlardı. Aynı davranışı çok sevdikleri favori hayvanlarına da yaparlardı. Kutsal günlerde boynuzuna mum yakarlar, diğer zamanlarda da boyunlarına nazar boncuğu asarlardı. 

Boynuzlarına nazarlık takılmış inek

İnekler çok önemliydiler. Bahar aylarında, koyunlardan önce inekler doğururdu. Perhiz döneminin ardından gelen Pazar günü evlerde çok süt ve yoğurt olurdu. Yağ ve peynir yapmadan, süt içer, yoğurt yerlerdi. Tuzu eve getirirlerdi. Keyvanlar, yağ ve peynir yapmak için koyun sütünü tercih ederlerdi. Pedi-zad denilen orakla ırgat döneminde koyunlar orakla biçilen otları yerken sütünü kullanmazlardı. O dönemde, yoğurdu ve yağı inek sütünden yaparlardı. Evin gelin ve keyvanları doğuran ineklerin buzağılarını seçmek konusunda yarışırlardı. Keyvanlar ahırdaki hayvan sayısının artması için düvelerin ve süt veren ineklerin yanısıra doğan yavruların dişi yani “ezug” olmasını isterlerdi. Toprak ağası, tarlada çalışabilmeleri için ineklerin buzağı ve tosun olmasını; öküzlerin sayıca artmasını isterdi. Keyvanlar ve gelinler, evdeki işi paylaşmak için doğan bebeklerin kız olmasını isterken; toprak ağası tarlada kendilerine yardım etmesi için doğan bebeklerin “erkek” olmasını isterdi.         

“Bennek ve bendek” tarlasının, arazisi olmayan demek olduğunu demin söyledik. Tomarza’da bu şekilde benneklerin yaşadığı dört mahalle vardı. Her bir ailenin 3-7 baş arası ineği vardı ahırda. O aileler de yoğurt ve yağ yaparlar ve süt içerlerdi. Artık doğurmayan inekleri ise pastırmacılara satarlardı. Küçük genç inekleri çiftçilere verir, karşılığında zahire, buğday, arpa, küşne ve başka değerli yiyecek maddeleri alırlardı. Her mahallenin kendisinin inek sürüleri ve çobanları vardı. Dört mahalle de vergi için sayım yapıldığında 12 bin baş inek olduğu tesbit edildi. Bu rakama düveler dahil değildi. Çoğu aile sürülerine kara sığır da katarlardı. Büyük ailelerin 30 kadar kara sığırı olurdu.

Evdeki eke gelinler ve keyvanlar, ineklere bakmak ve sütlerini sağmakla görevlendirilmişlerdi. Çobanlar her sabah gelir, köyün dışındaki harman yerinden inekleri ve sığırları toplardı. Ev keyvanları inekleri ve sığırları çobanlara teslim ederdi.  Çoban, bu hayvanları akşama kadar otlamaya götürürdü. Böşe ile gelirler, sütlerini boşaltmaya hazırdırlar. Her biri kendi ahırını bilir ve boynuzlarıyla kapısını açardı. Keyvanlar, inekleri almak veya salmak için dışarı çıktıklarında birbirlerini görür konuşurlardı. Konuşmanın konusu daha çok oğulları ve kızlarıydı. Gelinleri hakkında gay-gaybet ederlerdi. Saatlerce birbirleriyle konuşurlardı. Malam Cacı ve Adak Ana birbirlerini sabahtan gördüler. Konuşma o kadar hararetlidir ki, akşam sürü dönene kadar konuşurlar. O tarihten sonra nerede konuşan iki kadın görülse bu sahne akla gelir.

Öküzler ve inekler su içebilecekleri çeşmeye varınca, çobanlar onlara ıslık çalarlar ve susayan öküzler bundan çok hoşlanırlardı. O “hut” sesini duymayı adeta beklerlerdi.

 

 

Tomarza 7 (Farklı yaştaki ineklere verilen isimler)