Adaletin bu mu Türkiye?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Dün bir dostumuz, “İktidar- cemaat çatışmasından kim galip çıkacak” diye sordu.

Bence mesele hangisinin galip geleceğinden çok, bu çekişmeden ülkenin ne kaybedip, ne kazanacağı.

Mevcut duruma bakıldığında da ülkenin, ülke insanının bu meseleden çok büyük zararlar görüp, yaralar aldığı ortada.

Mesela kendimizden biliyorum, bir hakim var, önüne bizimle ilgili ne giderse gitsin, aleyhte karar veriyor. Sordum, “Ooo cemaatin adamı” dediler.

E şimdi bu adalet mi yani?

                                                              ***

Meclis bir yargı paketi çıkardı.

Buna göre, tutuklu vekillerin ve diğer çoğu siyasinin salıverilmesi lazım.

Ancak, bazıları salıveriliyor, bazıları “Bu yasa size kapsamıyor” diye salıverilmiyor.

Şimdi bir yasa ülkenin bazı vatandaşlarını kapsayıp, bazılarını kapsamıyor olabilir mi?

Böyle bir maskarılık var mı?

                                                               ***

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''yargı sürecinde bazı özensizlikler yaşandığına” dikkat çekerken, ''Bu yüzden, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ciddi cezalar almaya başladı. Eğer Dışişleri Bakanınız bile sizi savunamaz hale geldiyse, bazı hakim ve savcıların gerçekten kendilerine neyi, neden yaptıklarını sormaları lazım'' diyor.

Cumhurbaşkanı, “Mahkemelerin çıkan yasaları yorumlaması gerektiği” ince mesajını veriyor.

Ama, hiç oralı olan yok!

                                                               ***

Yine Davutoğlu’nun son zamanlarda dış politikadaki tavır ve söylemlerini hiç mi hiç tasvip  etmemekle birlikte, KCK soruşturmasından tutuklanan Profesör Doktor Büşra Ersanlı'nın “terörist olduğuna inanmadığını” söylemesi de ilginç.

"Büşra Hanım, 28 Şubat'ta da çok demokrat bir tavır almış bir akademisyendir. Terörist olduğuna inanmıyorum. Ama bu durumu bir bakan olarak kabullenmiyor olmam, bana yargıya müdahale hakkı vermiyor'' diyor.

Hale bakar mısınız?

Ülkenin Dışişleri Bakanı, “terörist” diye hapse atılan bir bilim adamının demokrat bir aydın ve akademisyen olduğunu savunuyor. Ama ülkenin yargısı, o bilim insanını terörist diye hapiste tutuyor.

O zaman doğal olarak sıradan vatandaşlar olarak kafamız karışıyor, bu ülkede neler oluyor, gerçek iktidar kimin elinde diye…

Zira, Davutoğlu’nun , “Bazıları bu tutuklamaların hükümet kararıyla olduğunu, iktidarın ‘toplayın bu insanları’ dediğini sanıyor” şeklindeki sözleri de bu kaygımızı güçlendirecek nitelikte.

                                                               ***

Bugün KCK soruşturması kapsamında cezaevinde bulunan yüzlerce insan için öne sürülen iddiaların çoğu ipe sapa gelmez şeyler.

En güzel örneği, tahliye istemi reddedilen BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın durumu.

İleri sürülen şeylere bakın:

''Şanlıurfa'da KCK sistemine bağlı il yürütmesinde görevli olduğu, KCK adına toplantı organize edip koordine ettiği, KCK il sözcüsü olduğu, terörist cenazelerinin getirilmesi ve defnedilmesi törenlerini koordine ettiği, ölen teröristlerin ailelerinin maddi sıkıntılarının giderilmesi için çalıştığı, ilçe ve belde belediyelerine KCK olarak müdahale ettiği…''

Ortada ölüm yok, öldürme yok, hırsızlık yok, soygun yok, yolsuzluk yok, devleti söğüşleme yok…

İleri sürülen şeylerin tamamı kişinin siyasi tercihleri doğrultusunda sergilediği zararsız bir takım eylemler.,

İnsan, bu tür saçma sapan iddialar için cezaevine atılır mı?

                                                               ***

Türkiye’yi çok yakından bilen gazetecilerden Andrew Finkel, New York Times gazetesinin sitesinde ve küresel baskısı International Herald Tribune’de yazdığı yazıda, “Mersin’de yaşayan doğuştan işitme ve konuşma engelli Mehmet Tahir İlhan’ın, PKK gösterisinde yarım limonla ‘silahlandığı’ gerekçesiyle sekiz yıl dört aya mahkum edildiğinden” bahsederken, okurlarına bu hikayenin bir şaka olmadığını söyledi.


“Türk yargıçlar, başka ülkelerde normal vatandaş haklarını yerine getirmek gibi bir konuda özellikle bu vatandaşlar Kürt ve orduyu destekleyenler olduğu zaman fazla hızlı bir biçimde devleti savunuyor” diyen Finkel, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorguya alınmaya çalışıldığına da vurgu yaptı.

                                      ***

Bir ülkenin demokratik-hukuk devleti olabilmesinin tek yolu, hukukun üstünlüğünden başka hiçbir kuralı tanımayan yargıdır.

Ancak, bugün yargının sergilediği tablo; Türkiye’nin demokratik-hukuk devleti olmasına katkı sunmak bir yana, ülkenin geleceğini gölgeleyip, uluslararası arenada kendini savunamayacak hale gelmesine, itibarsızlaşmasına neden oluyor.

İşte iktidar-cemaat çekişmesinin ülkeyi getirdiği son nokta bu.

Sizce bu durumda kim kazançlı?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adaletin bu mu Türkiye?