Seçim psikolojisinden kurtulamadık

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Siyasilerden herkes, seçim dönemi ağzını bırakıp ülkenin sorunlarıyla ilgilensin diye bekliyor ama, Başbakan Erdoğan ve CHP, bildiklerini okumayı sürdürüyor. Birkaç gün önce Başbakan’ın konuşmasının dinliyordum, muhalefet olmadan demokrasi olmayacağını, bu durumu içlerine sindiremediklerini falan söylüyordu. Hani CHP için değil de böyle düşündüğü için, nasıl hoşuma gitti. CHP geldi, yemin etti, kriz aşıldı derken, önceki akşam yine Başbakan Erdoğan’ın konuşmasını dinliyorum, bu kez “Diklendiler ama, dik duramadılar, omugalı değiller” diye yükleniyor. Sonra diyor ki “BDP olmasa da meclis çalışır!” Pes vallahi! Seçimlerin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Ama parlamento krizi aşılamadı bir türlü. AKP’nin yüzde 50 oy alıp tek başına iktidar olması ile bitmedi iş. Olayın muhalefet ayağı çarpık kaldı. Yüksek Seçim Kurulu’nun aday olmasında sakınca görmediği insanların milletvekili seçilmesini hazmedememesi, halkın iradesini hiçe sayması, seçimin ardından ortamda bir rahatlama sağlanacağı yerde siyasetçi de toplum da daha bir gerildi. *** Bugün yeniden seçim öncesinin seviyesi oldukça düşük tartışmalarına geri döndük. Yok, “Diklendiler ama dik duramadılar”, yok “ Ben senin omurgandan şüphe ederim”, yok “Zaten sen kalpazanlıktan yargılanıyorsun” şeklindeki sözlerin ne siyasete, ne de bu ülkeye bir faydası yok. Türkiye’nin önünde çözülmesi gereken çok sorun var. Ve gereksiz yere çok zaman kaybediliyor. Başbakan Erdoğan, önceki gün “BDP olmasa da meclis çalışır” diyordu. Kuşkusuz, bunu da tepki ve kızgınlıkla söylüyordu. Zira dün baktım tavır değiştirmiş, “Gelin önce masaya oturalım” diyor. ''Ümitli olmak istiyorum. Temenni ederim ki BDP ile de böyle bir uzlaşma sağlanır ve en kısa zamanda BDP de gelir, parlamentoda yeminini yapar'' diye zeytin dalı uzatıyor. Çünkü biliyor ki BDP olmazsa meclis çalışmaz. Çalışırsa da bu demokrasinin ruhuna uygun olmaz.

Kadın konusunda samimiyet Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bundan önceki kabinelere hep iki kadın bakan koyarken, bu kez yalnızca Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin’I kabineye almakla yetindi. Şahin, hem Gaziantep’in ilk kadın bakanı, hem de kabinenin tek kadını, bir anlamda çiçeği. Bakanlar Kurulu açıklandığından beri, televizyonda ne zaman bakanlar kurulunun olduğu bölüm gösterilse, gayri ihtiyari insanın gözü Fatma Şahin nerede oturuyor diye arıyor. Ama bakıyorum, bakıyorum göremiyorum. Sonra son anda en arkalarda bir kadın silüeti geçiyor saniyenin bilmem kaçta kaçı kadar zamanda. İlk günlerde herhalde oturuma geç katıldığı için, önlerde yer bulamamış olmalı diye düşündüm. Ancak ilerleyen zaman içinde baktım, Fatma Şahin’in yeri gerçekten en arka sıralarda. Siyasi görüşünü, siyaset tarzını beğenmeyebiliriz. Ama bir kadın olarak Fatma Şahin’in kabinenin tek kadını olarak en arka sırada yer alması bir kadın olarak beni son derece rahatsız ediyor. En başa o otursun demiyorum. Ama daha uygun bir yerde oturması gerektiğini düşünüyorum. Yani oturduğu yer bu kadar önemli mi demeyin! Bu toplumun en iyi algılama aracı gözleridir. Başbakan’ın, kabinedeki erkek bakanların Fatma Şahin’e değer görecekleri yer, toplumda çok önemli bir kesim için karine oluşturur. Aksi halde Fatma Şahin’i siyasetteki çalışkanlığı ve başarısı nedeniyle değil, yalnızca kabinede bir de kadın bulunsun diye vitrin süsü olarak oraya koyduklarını düşünmekten bizi hiçbir şey alıkoyamaz. Seçimden önce de yazmıştım, tekrarlıyorum. AKP’nin de diğer partilerin de kadına değer verme, kadınla siyaset yapma, kadınla dava ve yol arkadaşlığı yapma konusunda BDP’den öğrenmesi gereken çok şey var. Bu konuda öncelikle öğrenmeleri gereken şey ise “SAMİMİYET.”

Seçim psikolojisinden kurtulamadık