Savaş puntoları!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Önce gazetelerin haber başlıklarının puntosu takılıyor gözüme.

Neredeyse 100-200 punto olan ve büyük harflerle yazılmış başlıklar rahatsız ediyor beni.

Geçmiş yıllarda tatilde olduğum bir dönemde gazeteyi çıkaran arkadaşlar, sıradan bir manşet haberinin başlığını gereğinden fazla büyük kullanmıştı da, eski bir gazeteci onları eleştirerek, “Savaş çıktığında başlığı kaç punto ile vereceksiniz” demişti.

Özellikle de yaygın basının son terör olayıyla ilgili attığı başlıklar, bana o sözleri hatırlattı.

Yaygın basının gazeteleri, bu olayı bir savaşın sonucu olarak mı görüyordu. Eğer öyle görmüyorlarsa savaş çıktığında başlığı kaç punto atacaklardı?

 

 

Tam da böyle bir ortamda dün baktım Vatan Gazetesi’nin pazar promosyonları arasında bir karton.

Bu promosyon çocuklar için hazırlanmış. Kartonun üzerindeki resimleri kolaylıkla çıkarıp monte ederseniz, kartondan küçük bir oyuncak oluyor.

Bu haftanın oyuncağı her halde özellikle seçilmiş, zira bir savaş uçağıydı.

Gazetelerin küçükcük eylemlerinin bile toplum üzerinde ne etkiler yaratabileceğini göstermesi açısından ilginç bir örnekti.

İnşallah gelecek haftanın promosyonu bir kalaşnikof değildir!

                                               ***

Önceki gün gazeteye geldiğimde arkadaşlarım, “Olayı bir tek sen tam sayfa ve manşetten vermemişsin, halbuki İstanbul basını da, yerel gazetelerin birinci sayfası da tamamen bu haberle dolu” diye eleştiri yollu göndermeler yaptılar.

Onlara, gazetemde terör olaylarını hiçbir zaman öyle değerlendirmediğimi, gazetecilik sorumluluğumun bana; olayı göze sokarak, abartarak, ayrıştırarak ve tahrik ederek verilmemesi gerektiğini söylediğini anlattım.

Nitekim, bugün Kürt sorununun bu noktalara gelmesinde tüm kurumların olduğu gibi basının izlediği politikaların da olumsuz etkilerinin olduğunu bilen ve düşünenlerdenim.

Türkiye, gazetelerin manşetine hangi haberin gireceğini genelkurmayın belirlediği veya  müdahale ettiği  utanç verici bir süreçten geçti.

Bugün artık pek çok şey aşılmış ve değişmiş olsa da bazı eski alışkanlar ne yazık ki devam ediyor.

                                                               ***

Olay korkunç! 13 asker ve 7 PKK’lı ölmüş.

Gencecik insanların acısı annesinin, babasının, eşinin, kardeşinin yüreğine kara bulut gibi çökmüş.

Karşı taraftaki 7 kişi kimdi? Onların aileleri, çocukları, eşleri ve kardeşlerinin hali nicedir bilmiyoruz.

Bilinen şu ki her iki tarafta da bu işin bitmesini istemeyen mihraklar var ve terörün bitmemesi için en kritik zamanlarda, işler tam da iyiye gidiyor galiba denilen anlarda devreye girip, iki toplumun arasına açılan derin çukurdan kan akıtmaya başlıyorlar.

Ve… Ne yazık ki devleti yönetenler, herkesten daha soğukkanlı ve sağduyulu olması gerekirken, olaya  tıpkı sokaktaki vatandaşın ağzı ve sorumsuzluğuyla yaklaşıyorlar.

                                                               ***

Olayın benim açımdan bir başka yönü de, yıllardan beri terörle mücadele adı altında, gencecik insanların bazen bilerek, bazen ihmaller, bazen beceriksizlikler yüzünden canından olması ve bunun hesabının sorulamaması.

Hele de Aktütün ve Dağlıca baskınlarının ardındaki gerçekleri öğrendikten sonra, bu olayların hiçbirinin bize sunulduğu gibi olduğuna inanmıyorum.

Zaten son olayda da 13 askerin Türk uçaklarından atılan bombalar sonrasında çıkan yangında öldüğü iddialarına yetkili ağızlardan bir yalanlama gelmediği gibi, çiçeği burnundaki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, “Yangın, ya ateşle çıkar ya bombayla çıkar ya roketle çıkar ya benzinle çıkar. Netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. Sebebini araştırmak, sebebini söylemek bir şey ifade etmiyor” şeklindeki sözleri, siyasi tarih literatürüne geçecek ağırlık ve kıymettedir!

Bu açıklamanın ardından kamuoyunun olayla ilgili hiçbir tereddüdü kalmamıştır!

                                                               ***

Bugün halen, 13 askerin ölüm nedenini tam olarak bilmiyoruz. Ama, Türkiye’nin her bir yanında sokağa dökülen insanlar, kendilerine sunulan bilginin ışığı altında, “Kahrolsun PKK”, “Şehitler Ölmez vatan bölünmez” diye öfke kusuyor. Gazeteler, attıkları 100-200 punto başlıklarla sunulan şekliyle olayı toplumun gözüne sokuyor, tahrik ediyor.

Demokratik açılım, Kürk sorunu diye esip gürleyen siyasetçi, nasıl hemen geldiği noktaya  geri dönüp, “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur” diyebiliyorsa, gazeteler de eski alışkanlarına geri dönüyor.

O zaman, çözüm adına bir arpa boyu yol alınamadığını hissedip, karamsarlığa kapılıyorsunuz.

                                                               ***

Şimdi öncelikle, 13 erin ailesinin ve bizim toplum olarak bilmemiz gereken şey, bu olayın arkasındaki gerçek nedir? 13 asker çatışmada mı öldü, yoksa Türk uçaklarından atılan bombanın çıkardığı yangından mı?

Eğer, askerler bu yüzden öldüyse, neden olay bir terör çatışmasıymış gibi sunulup toplum gerildi.

100-200 punto başlıkları asıl toplumun gerçekleri öğrenme hakkı için kullanmak lazım!

 

 

 

 

 

 




Savaş puntoları!